Bir keresinde bir yargıç
"Cüzdanımızla vicdanımız arasında kaldık" demişti ya...
Devleti devletten fazla düşünen aydınlarımız da şimdi vicdanlarıyla, dış politikanın çıkar hesapları arasında kalmış durumdalar.
Bir ürküntü var ki sormayın gitsin...
- Kendi halklarını katleden diktatörleri kınarsak yalnız kalmaz mıyız?
Gezi'den çıkıp otobüsleri, iş araçlarını, ambulansları yakan, kaldırım taşlarını söküp çevreyi harabeye döndüren kalabalıklara polis müdahale edince
"Özgürlüğümüz elden gitti" diye feryat edenler, Mısır'daki ve Suriye'deki katliamlar karşısında Türkiye'nin dut yemiş bülbül politikası izlemesini öneriyorlar.
İç siyaseti "28 Şubat"ta 1000 yıllığına halletmişlerdi, şimdi sıra dış siyasete yön vermeye geldi.
Eskiden etrafımız cıvıl cıvıl sevgi ve sempati şarkıları söyleyen dostlarımızla doluyken, Esad'a ve Sisi'ye karşı çıkınca yapayalnız kalmışız... Mesela Ertuğrul Özkök'e bakarsanız mitolojideki Oziris'in kayıp penisinin Sisi'nin pantolonunda bulunduğunu kabullenip, Mısır'ı rahat bırakmak daha doğru olur...
Erdoğan yalnız değil
Aslında asıl mesele Başbakan Tayyip Erdoğan'ın bir türlü terk edilmiş ve yalnız durumda kalmaması değil mi?
Önümüzdeki seçimde de, sonraki seçimde de Erdoğan'ın yalnız kalmayacağını gösteren anketler olmasa, Türkiye'nin yalnızlığı bunların umurunda olur muydu?
Bu coğrafyada on binlerce insan teröre kurban giderken, şimdi bizi yalnız bıraktıkları söylenen dostlarımız hep yanımızdaydı sanki? Terör Avrupa ülkelerinde örgütlenirken, "Barış Açılımı"na ilk sabotaj girişimi Paris'teki cinayetlerle başlatılırken, Türkiye'de darbe yapanlar için "Merak edecek bir şey yok, bunlar bizim çocuklar" denilirken falan, dostlarla kuşatılmış olmanın dayanılmaz rahatlığını taşımıyor muyduk?
Geçmiş yok ki...
Şimdi bizi yalnız bırakan eski dostlarımız Türkiye'yi Avrupa Birliği'ne almak için sanki kendilerini paraladılar... "Çabuk olun, fasıl üstüne fasıl açın ki hemen üye olabilin" diye paraladılar kendilerini...
En damardan dost ABD'nin Başkanı Johnson dönemin Başbakanı İsmet İnönü'ye mektup yazıp "Kıbrıs'ı sessizce izlemezseniz sizi Sovyetler karşısında yalnız bırakırız" dememiş miydi?
İnönü de buna karşı "Yeni bir dünya kurulur biz de bunun içinde yer alırız" diye tepki gösterdikten sonra TBMM'deki bir oylama ile devrilmemiş miydi?
Daha sonra da Demirel'in Dışişleri Bakanı Çağlayangil "Sovyet uçaklarının bizim üzerimizden Suriye'ye gitmelerine izin verdiğimiz için ABD darbe yaptırdı" diyerek, Türk siyasetini yorumlamamış mıydı?
Erdoğan bir gitse...
Bütün bu yaşananların önemi yok aslında. Türkiye'deki beyinler için siyaset geçen haftadan başlar...
Cezayir'deki katliamları yapan sömürgeci Fransa'nın yanında yer aldığımız için hâlâ Cezayirlilerden devlet olarak özür dilediğimizi hatırlamanın bir anlamı yok ki.
Şimdi yapayalnızız... Başbakan Erdoğan kendi halklarını katleden despotları kınadığı için Türkiye yalnız kaldı.
Ah bir de Türk seçmeni yalnız bıraksa onu, kim bilir neler olur? "Esad da Sisi de haklıdırlar" deriz. Türkiye'nin çevresini bir anda dostlar sarar. İleride de Suriye'nin ve Mısır'ın halklarından Cezayir'de olduğu gibi özür dileriz, mesele hallolur.