Önce Mehmet Ali Birand'ı, arkasından Toktamış Ateş'i kaybettik. Dün de Sadun Tanju hayata gözlerini yumdu.
Bizim dünyamızın bu önemli isimleri, siz okuyucuların ve izleyicilerin dünyasında haberler kadar kalıcıdırlar.
Yakup Kadri'nin dediği gibi "Yıllar yarlardan vefasız"dır.
Gündemle birlikte bilinen medyatik isimler de arşivlere geçerler...
1950'lerin ve 60'ların gazete okurları için Ahmet Emin Yalman "Vatan"ının yazarları, siyasete yön veren isimlerdi.
Daha doğrusu o zaman da siyasete onların yön verdiği zannedilirdi.
Bir toplantıda Sadun Tanju, Emil Galip Sandalcı, Özcan Ergüder gibi köşe yazarları bulunduğu zaman, bütün dikkatler onlara odaklanırdı.
Emil Galip Sandalcı'nın 1993'te vefat ettiğini hatırlayan okur kaldı mı acaba?
Yassıada duruşmalarını Aziz Nesin'le birlikte izlemiştim ve Son Havadis'te bu duruşmaları iki kalemden yazmıştık.
Her şey geride kaldı
1961'de Orhan Kemal ve Muzaffer Buyrukçu ile İstanbul'un henüz oluşan yeni semtlerini dolaşıp, röportajlar yapmıştık... Gaziosmanpaşa'nın Taşlıtarla olduğu ve İstanbul nüfusunun 2 milyona ulaşmadığı yıllardı...
Ben Cumhuriyet'te yazmaya başladığımda köşe komşum Burhan Felek'ti... Nadir Nadi, İlhan Selçuk mesai saatleri dışında da günlük hayatımın parçalarıydılar.
O dönemde Milliyet okuru olup da, Refi Cevat Ulunay'ı okumayan var mıydı acaba?
Veya Akşam'da İlhami Soysal'dan izlemez miydik Ankara'da olup bitenleri?
Bir gazeteci öldüğünde bir gazetecinin hayatına başka türlü girer "Ölüm" denilen o kaçınılmaz kader.
Ben babam dolayısıyla Sadun Tanju'yu da çocuk yaşımda tanıdım... Sonra 1970'li yıllarda Cumhuriyet'te de birlikte çalıştık.
Ölüm denilen kader
Ve şimdi Sadun Tanju da yok artık.
Ecvet Güresin de, Abdi İpekçi de, Çetin Emeç de yok.
Onlar artık geride kalan yakınlarının ve benim gibi meslektaşlarının belleklerinde yaşamaktalar.
Okuyucu ve televizyon izleyicisi için yaşayanlar var sadece.
Toktamış Ateş'in karşıt görüşteki Abdurrahman Dilipak'la nasıl uygarca diyalog kurabildiğini bir sonraki kuşak hatırlamayacak bile.
Ergun Balcı'nın Cumhuriyet'teki dış politika yorumlarını hatırlıyor musunuz?
Yılmaz Çetiner'in nefes nefese dünyanın dört bir köşesini dolaşarak yaptığı röportajları hatırlayan var mı?
Ya şair ya besteci olun
Yazarlık yapması yasaklanınca Hüseyin Cahit Yalçın'ın tapuda kâtiplik yaptığını, "Atatürk hasta" diye haber yapınca Ahmet Emin Yalman'ın gazetesinin üç ay kapatıldığını hatırlıyor musunuz?
Ahmet Mithat Efendi hem yazarmış, hem de kendi gazetesini kendi basar ve damadı ile birlikte dağıtırmış.
Neyse... Yeni kuşaklar Sabite Tur'u bile hatırlamıyor.
Oysa kemanlar onun sesine göre akort edilirmiş.
Kalıcı olmak istiyorsanız ya bestekâr ya da şair olun.
Gazeteciler haberler kadar uzun ömürlüdür.
Yeni haberlerle eskilerin ömrü biter.