Post-modern darbenin soruşturulması dolayısıyla gündeme gelen medya üzerindeki tartışmalar, bir balonun sönmesi ile sonuçlanacağa benziyor.
"Basın özgürlüğü" veya "Bağımsız medya" benzeri liberal demokrasinin kutsanan kavramlarını, bu balonun havasındaki öğeler arasında görmekten tabii ki kaçınmalıyız.
Ancak Türk medyasının yakın geçmişine dönük tartışmaların içeriğinde bu kavramların bulunmadığını da bilmeliyiz.
Burada sorun ne özgürlük ne de bağımsızlıktır.
Burada görülen şu tablodur:
Bazı dönemlerde bazıları durumdan vazife çıkartırken, bazıları medya gücünü kötüye kullanmışlar, bazıları medya sahipliği ile şantajcılığı özdeş hale getirmişler, bazıları da "Medya patronu" konumunu haksız rekabetin haklılığına gerekçe kılmışlardır.
Bir üretim alanında kartel kurup hem rekabeti yok eden, hem de çalışanlarının iş seçme özgürlüğünü katleden, bu arada rakip gördükleri gazetenin dağıtımını durdurup onu batıran patronlar, Amerika'da olsa hapse girmezler miydi?
Medya ve şantaj
Mesela Uzan Grubu'nun gazetesini ve televizyon kanalını Sabancılara karşı şantaj aracı olarak nasıl kullandığını ve Çukurova Elektrik'i nasıl ele geçirdiğini unuttuk mu?
İmar Bankası'nın ne durumda olduğunu Mısır'daki sağır sultan bile duymuşken, bu bankaya el konulmasının neden sürekli ertelendiğini nedense hiç araştırmadık.
Çünkü koalisyon hükümetlerinin gücü Uzan medyasına yetmiyordu.
Ya da batırılan işadamlarını hatırlayın.
Örneğin Cavit Çağlar Sabah'a promosyon malzemesi olarak Bursa'daki tesislerinde üretilen çarşafları vermişti.
İşte bu olay Çağlar'ın batışının ilk nedenlerinden biri oldu.
Sabah'a çarşaf verdiği için, Hürriyet Çağlar'ı hedef alan yayınlara başladı.
Veya bütün davalarından beraat eden Halil Bezmen'i Hürriyet'in yayınları sefil etmedi mi?
Nadir Nadi örneği
Ben eski kuşak gazeteci olduğum için "Basın Patronu" denilince aklıma gelen isim Nadir Nadi'dir.
Siyasi çizgisini tartışabilirsiniz.
Ama parasal çıkarları için siyasi iktidarlarla pazarlığa girmeyen, kendisi de yazar olduğu için gazetesindeki yazarlara meslektaş saygısı gösteren bir beyefendiydi Nadir Nadi.
Ondan "Onu kovdum, bunu kovdum" diye kendi yazarlarından söz ettiğini hiç duymadım.
Daha sonra medya patronu olmaya layık bir portre olarak Dinç Bilgin'i görmüştüm. Genlerinde basın patronluğu bilgisi vardı ilk tanıdığımda.
Görgülü, doymuş ve mesleğe âşık bir kişilikti.
Meğer bir üst boyamaymış bu kişilik.
Her yıl yeni bir yat, yeni bir özel uçak... Yani doyumsuz bir açlık varmış bu kişiliğin derinlerinde.
Hapislik medya patronu
Medya patronu banka boşaltmaktan hapse girer mi?
Bir eski medya patronu olan Erol Simavi acaba neden Türkiye'de yaşayamıyor?
Evet... Bir balon söndü.
Kendilerini "Medya patronu" olarak topluma ve çalışanlarına sunanlar, bu gerçeği bilmelidir.
Neticede Korkmaz Yiğit de medya patronu değil miydi?
Yiğit "Kimyam bozuldu" söylemiyle hafızalarımızda yer etti.
Acaba geride kalanların kimyaları karıştıkları işlerden ötürü hiç bozulmadı mı dersiniz?