Dünyanın her ülkesinde her mesleğin riskleri vardır. Bu riskler doktorlar için de, mimar ve mühendisler için de, medya mensupları için de söz konusudur.
Yanlış bir tedavi, statik hesabı yanlış yapılan bir bina veya kişiliği zedeleyen asılsız bir haber, bu riskleri gündeme getirir.
Ama sadece bazı ülkelere özgü riskler de vardır bazı meslekler için.
Örneğin arada bir askeri darbelerin yapıldığı ve "Geçiş dönemleri"nin yaşandığı ülkelerde, medya mensuplarının ve hatta sanatçıların taşıdıkları özel riskler vardır.
27 Mayıs askeri darbesi ertesinde Adnan Menderes ve Demokrat Partililerin Yassıada'da tutuklu bulundukları dönemde, radyoda "Ada sahillerinde bekliyorum"u söylemeye hiçbir sanatçı cesaret edemezdi.
Bayar İstanbul Radyosu'nda
Medya mensuplarının taşıdıkları risklere bir örneği Mehmet Güntekin'in kaleme aldığı "Nevzad Atlığ'ın Tanıklığında" kitabında buldum.
Şöyle ki...
1960'ın başında Nevzad Atlığ, rahmetli Baki Süha Ediboğlu ile birlikte "Bestekârları Tanıyalım" diye bir program yapıyorlar İstanbul Radyosu'nda.
Zaharya'nın ve Mustafa Çavuş'un bestelerinin yer aldığı bu program canlı olarak stüdyoda icra edilirken Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ın da konseri izlemek için radyoevine geleceği duyuruluyor ve birazdan Bayar maiyetiyle stüdyoya giriyor.
Baki Süha Ediboğlu, "Sayın Cumhurbaşkanımız Celal Bayar İstanbul Radyosu büyük stüdyosunu teşrif bulunmuşlardır" diyerek mikrofondan anons ediyor bu olayı...
Bant yeniden yayında
Stüdyodaki sanatçılar da ayağa kalkıp alkışlıyorlar Cumhurbaşkanını.
Bu anons ve alkışlar, programla birlikte bant kaydına giriyor, bu bant da arşive kaldırılıyor.
Aradan birkaç ay geçmiş ve 27 Mayıs darbesi yapılmıştır.
Radyonun yönetimi Kenan Ersoy adında bir subaydadır. Artık "Devrik" olan Celal Bayar da tüm Demokrat Parti erkânı ile Yassıada'da tutukludur.
Nevzad Atlığ bir pazar sabahı radyoyu dinlerken Baki Süha Ediboğlu'nun Zaharya'dan bahsettiğini duyup dehşete kapılıyor.
Evet... Arşive kaldırılmış olan o bant, bir müzik programı olarak içeriği kontrol edilmeden o pazar sabahı yeniden yayına koyulmuştur.
Cezalar yağıyor
Baki Süha'nın "Sayın Cumhurbaşkanımız Celal Bayar İstanbul Radyosu büyük stüdyosunu teşrif bulunmuşlardır" içerikli, anonsu ve sanatçıların alkışları da 2-3 ay sonra yeniden duyuluyor radyodan. Sonuç... İstanbul Radyosu'nda idari görevde bulunan Rüştü Eriç ve diğer siviller, çeşitli cezalara çarptırılıyorlar.
Sanatçıların taşıdıkları risklere gelince...
Fatih Salgar'ın bestecinin hayatını özetlediği ve 392 bestesinin notalarını yayınladığı "Hacı Arif Bey" kitabında, bestecinin Abdülhamid döneminde yaşadıklarını yeniden hatırlatmış.
Çocukluğunda kucağında taşıdığı şehzade Abdülhamit Padişah olunca Hacı Arif Bey'e gereken özeni göstermemiş.
Hacı Arif Bey de bir meşk âleminde Padişah'ın istediği şarkıyı "Hastayım" diyerek söylemeyi reddetmiş ve çevresine "Padişah çocukken üstünü ıslatırdı" içerikli konuşmalar yapmaya başlamış...
Padişahı hafife almış
Bunları duyan Padişah, bestecinin Mızıka- yı Hümayun'daki odasında süresiz hapsini emretmiş.
Peki nasıl kurtulmuş bu hapis cezasından? Nihavent makamındaki o şarkıyı bestelemiş:
"Ahteri düşkün garib ü avareyim/ Gün gibi derya-yı aşkından biçareyim/ Sana kul oldum kapında gayri kande varayım/ Padişahım, sen dururken ben kime yalvarayım"
Rıfat Bey bu şarkıyı Abdülhamid'e dinletince, o da Hacı Arif Bey'i affetmiş.