Arap Baharı'nın fırtına şiddetindeki rüzgârları Mısır'ın Tahrir Meydanı'nda esmeye başladığında, bizim de dünyanın da beklentisi bu ülkede çoğulcu ve özgürlükçü demokrasinin egemen olmasıydı.
Başbakan Erdoğan'ın Kahire ziyaretinde laikliğe vurgu yaparak demokrasinin erdemlerini hatırlatması, Mısır'ın örnek model olarak Türkiye'yi alması yolundaki beklentilere adeta bir cevaptı.
Ancak demokrasinin bir ülkede bir anda gerçekleşmesinin pek kolay olmadığı Mısır'daki gelişmelerle de görüldü.
Mübarek'in tek adam yönetiminden askeri yönetime geçiş süreci hâlâ yaşanmakta Mısır'da.
Yani Türkiye'nin çok partili demokrasiye geçtiği 1946'dan bu yana yer alan uzun ve eziyetli yılların, Mısır'da bir anda geçilebileceği yanılgısını hep birlikte yaşadık.
Mısır'a mı benzeyelim?
Bu arada galiba bir dramatik sapmaya da tanık oluyoruz.
Yani Türkiye'nin Mısır'ı örnek alması benzeri bir dramatik sapma gündeme gelebilir.
Bu kuşkuya nereden kapıldığıma gelince.
Türkiye artık bir daha askeri darbe olmaması için "Yargı"yı ve "Adalet"i devreye sokmuş durumda, kendi geçmişini yargılıyor.
12 Eylül şimdi yargı önünde...
12 Eylül darbesini gerçekleştiren kadrodan hayatta kalan ikisi, Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya yargı önündeler.
Belli ki bundan sonra 28 Şubat postmodern darbesinin failleri de yargı önüne gelecekler.
Yargı öfkelenmez
Bunun yanında "Ergenekon" ve "Balyoz" diye adlandırılan darbe girişimlerinin sanıkları da, yargı önündeler.
Hukukun üstün olduğu demokrasilerde yargı bir öfkenin ve bir kan davasının aracı değildir.
Darbelerin ve darbe girişimlerinin yargı önüne getirilmesinin nedeni de, cuntacılığın ve darbeciliğin yasalara göre suç fiilleri oluşturduğunun yargı kararı ile kesinleşmesi ve bunun kalıcı bir içtihat olarak hukuk ve toplum vicdanına yerleştirilmesidir.
Ama 12 Eylül'ün yargılanması sırasında medyaya da yansıyan önerilerden birinde Evren ve Şahinkaya'nın mahkemeye "Kafes içinde" getirilmelerinin seslendirildiğini de duyduk.
Yani Mısır'da Mübarek'in yargılanma biçiminin Türkiye tarafından model alınması önerisi de gündeme geldi.
Mahkeme arena değildir
Bu tür öneriler, Türkiye'nin sahip olmaya çalıştığı "Hukuk Devleti"ne de, "Kanun önünde herkesin eşit olduğu" ilkesine de sığmaz.
Abdullah Öcalan'ı yaşatabilmek için idam cezasını kaldıran bir ülkede, o anda toplumun öfkesine hedef olan bazı sanıkları kafese koymak benzeri istekler bize yakışır mı?
Hukuktan adalet, yargıdan da kanıtlanmış suçların cezalandırılmasını bekliyoruz.
Tutukluluğun ceza yerine geçmesine nasıl karşıysak, mahkemelerin de arenalara benzetilmesine öyle karşı olmalı değil miyiz?