Geçen pazar günü İstanbul'da Mövenpick Oteli'nde CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun gazete köşe yazarlarına "Demokrasi Raporu"nu açıkladığı toplantı, insani ilişkiler boyutunda da yorumlara konu oluyor. Son olarak Fatih Altaylı, Habertürk'deki köşesinde şöyle anlatmıştı yaşadıklarının bir bölümünü: "Kılıçdaroğlu'nun toplantısına AKP'ye yakın olduğu söylenen gazetelerin yönetici ve yazarları pek rağbet etmemişti. Fehmi Koru vardı ki, zaten o AKP iktidarından önce de önemli gazeteciydi. AKP iktidarından sonra da önemli olmayı sürdürecek. Mehmet Barlas vardı ama onu gazetesinden ötürü diğerleriyle aynı kefede görmek ayıp olur.
Yanımda oturan Gürsel Tekin'e 'Yandaş dediğiniz gazetelerden kimseyi çağırmadınız mı' diye sordum. 'Öyle yaptıysanız çok ayıp' diye ekleyerek.
'Çağırdık, hepsini çağırdık, ama gelmemişler. Ama Fehmi Koru gelmiş' dedi. Sonra da yanımda oturan Mehmet Barlas'a takılıp 'Mehmet Bey de gelmiş' dedi."
Fatih Altaylı'nın yazısı bu minvalde devam ediyordu.
Burada takıldığım bir nokta var.
CHP'nin davetinde Gürsel Tekin ev sahibi konumundaydı.
Benim yaşadığım ve gördüğüm kadarıyla böyle davetle yapılan toplantılar ister siyasi isterse insani içerikli olsunlar, ev sahipleri konuklardan biriyle "Kimleri çağırdık" içerikli konuşmalar yapmazlar.
Ayrıca Sevilay Yükselir'in dünkü yazısından anlaşıldığı kadarıyla Gürsel Tekin, Fatih Altaylı'ya doğru söylememiş.
Mesela Mahmut Övür de, Ahmet Kekeç de, Nagehan Alçı da, Rasim Ozan Kütahyalı da, Mustafa Karaalioğlu da davet edilmemişler.
Oysa bu davet "Demokrasi Raporu" gibi partiler üstü olması gereken bir metnin açıklanması dolayısıyla yapılmıştı.
İktidar olamasa da...
CHP'nin 12 Haziran seçiminde iktidar olamayacağını bilmek önemli değildi ki... Bu 'Rapor'un içeriğinin seçimi kazanması muhtemel olan AK Parti tarafından da benimsenmesi gerektiğini düşünüyordum.
Zaten öyle yazdım köşemde.
Yani Gürsel Tekin kimin candaş, kimin yandaş olduğu üzerinde çeşitlemeler yapmak yerine, Demokrasi Raporu'nu kimlerin içtenlikle destekleyeceklerini merak etseydi, daha doğru olurdu.
Bu arada Fatih Altaylı'nın da gazeteleri "Yandaş" kriterine vurarak tasnif etmesinin yanlış olduğunu düşünüyorum.
Siyaset karmaşık bir iş.
Onur Öymen ya da Kemal Anadol "Yandaş" oldukları için mi CHP'nin hiçbir etkinliğine davet edilmiyorlar mesela?
Ciner medyası Candaş mı?
Ayrıca Ciner Grubu medyasının Doğan Grubu medyası çizgisindeki bir "Candaş"lığı benimsediğini söylemek de pek mümkün değil.
Bende o pazar mutluluk yaratan tek şey CHP'nin demokratikleşme çabasına tanık olmam değildi.
O pazar Turan Güneş'in kızı (ve Sencer Ayata'nın eşi) Ayşe'yi de gördüm.
Şimdi "Yeni CHP" diye sunulan partinin genç üyeleri henüz ilkokula giderlerken, Turan Güneş CHP'li olarak sivillik ve demokratlık konusunda "Demokrasi Raporu"ndakilerden daha ileri şeyler söylerdi.
Anılar ve bir şarkı
Ayşe ile o günleri ve benim de hasretle andığım babası Turan Güneş'i andık.
Ona Turan Bey'in en çok sevdiği ve bana da sevdirdiği, güftesi Nevres-i Cedid'e ait Ali Rıfat Çağatay'ın Nihavent makamındaki Lenk-fahde şarkısını hatırlattım.
Dönüşü olmayan Bodrum yolculuğuna çıkmadan önceki gece benim İstinye'deki evimde Muazzez Abacı'dan Turan Bey'le birlikte dinlemiştik bu şarkıyı:
"Zülfün görenlerin hep bahtı siyah olurmuş
Tek zülfünü göreydim bahtım siyah olaydı
Güçmüş vefâ yolunda Nevres, murâda ermek
Ey kaşı küy-i yâre bir başka râh olaydı"
Ne diyebilirim ki?
Olsa olsa "Melali anlamayan nesle aşina değilim" diye mırıldanırım.