Bir durumun zıddı olan bir durumdan hüküm çıkartmaya çalıştığınızda buna "Mefhum-u muhalifinden giderek yorum yapmak" deniliyor.
Buna duru Türkçe olarak "Karşıt kavram kanıtı" da denilebilir.
"Ekşi Sözlük"ten öğrendiğime göre de Latincesi "Argumentum e contratio" ymuş.
Örneğinhalka açık bir mekânda "Burada sigara içmek yasaktır" uyarı yazısı varsa, bunun mefhum-u muhalifinden giderek "Demek ki burada içki içmek serbesttir" hükmüne varabilirsiniz.
Bu kavramı siyasete aktararak yorumlayan Hilmi Yavuz Zaman'daki bir yorumunda "Kemal Kılıçdaroğlu Tayyip Erdoğan'ın muhalifi mi, yoksa mefhum-u muhalifi mi" sorusuna cevap ararken şu yargıya varmıştı:
"Ulusalcı Kemalist Bürokratik Vesayetçiler, Kılıçdaroğlu'nun Başbakan'ın 'mefhum-u muhalifi' olmasının işe yaramadığını da görüp, halkı bir Tayyip Erdoğan ve AK Parti düşmanlığına kışkırttılar... Ortalık, 'AK Parti'den de Tayyip'ten de ancak İsrail yardım ederse kurtuluruz!' diyenlerden geçilmez oldu."
Son muhtıra üzerinde...
Yani "Tayyip Erdoğan'ı istemiyorum" denildiğinde bunun mefhum-u muhalifi "Kemal Kılıçdaroğlu'nu istiyorum" söylemine dayanmıyor.
Mefhum-u muhalifinden giderek hüküm çıkartmaya çalışmanın son örneklerini ise Genelkurmay internet sitesinde yayınlanan "Görevli ve emekli 163 personelin tutukluluk halinin devamını anlamakta güçlük çekilmektedir" içerikli ve muhtıra benzeri metne karşı seslendirilen tepkilerde görmekteyiz.
Bu metni CHP adına değerlendiren Trabzon Milletvekili ve CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi'nin "Hiç kimse yargıya müdahale etmemelidir; Genelkurmay'ın yaptığı açıklamayı doğru bulmuyoruz" demesi de, Genelkurmay muhtıralarının hedeflerinin "Mefhum-u muhalif" yöntemi ile yorumlanması çabalarından kaynaklanmış olabilir.
Buna göre Genelkurmay'ın gerek yazılı gerekse elektronik muhtıraları, nihai değerlendirmede hedef alınanları güçlendirmekte ve iktidar yapmaktadır.
Muhtıra özlemi mi?
Bunun son örnekleri "28 Şubat 1997 Muhtırası" ile yasaklanan Tayyip Erdoğan'ın AK Parti'yi kurup tek başına iktidar olması veya "27 Nisan 2007 e-Muhtırası" ertesinde AK Parti'nin daha büyük çoğunlukla yeniden seçim kazanması olabilir.
Geçmişte de askeri darbeler kimi devirdiyse sonunda onlar veya darbeye karşı çıkanlar ilk seçimde iktidar olmamışlar mıdır?
İşte bu noktadan giderek bazıları ve bu arada CHP yöneticileri de "Genelkurmay bir genel seçim arifesinde yine muhtıra vererek AK Parti'ye seçim kazandırma planını mı uyguluyor" kuşkusuna kapılmışlardır.
Bu mantıktan gidenlerin "Genelkurmay'ı herhangi bir konuda CHP'ye bir muhtıra vermeye nasıl ikna etsek" diye düşündüklerini tahmin etmek bile mümkündür.
Neticede Ergenekon âşığı sivil siyasetçi paşaların hesaplarının asker paşalar tarafından anlaşılması çok zordur.
Doğru olan askerlerin siyaset dışında kalmalarıdır.