Kendi eğitim ve kültür düzeylerini toplum ortalamasının üzerinde görenlerin yurt ve dünya gerçeklerine önyargılı yaklaşmaları, resmi ideolojinin eğitim sistemi üzerindeki etkisinin bir kanıtı değil midir?
Gerçek olaylara dayalı değil toplum mühendisleri tarafından projelendirilmiş sanal gerçeklere dayalı bir tarih anlayışı...
Yurttaki ve dünyadaki değişimi görmezden gelen bir siyaset modeli...
Çoğulculuğu rejimin tehdidi olarak gören, laikliği inanç özgürlüğünün güvencesi olarak değil inançların devlet güdümünde olması şeklinde anlayan bir yaklaşım...
Halka karşı bürokratik oligarşiyi öne süren, kuvvetler ayrılığı denilince kara, deniz ve hava kuvvetlerini algılayan bir bakış açısı.
Kendilerini "Beyaz" ya da "Aydın" olarak sunan kesimlerin demokrasi ile uzlaşmaları neden bu kadar zor ve yavaş gerçekleşiyor?
"Peter Principle"in yazarı eğitimci Laurence Johnston Peter'in (1919-90) bir gözlemi vardır.
Şöyle der Peter:
- Eğitim ondan yararlananların daha üst derecede önyargılara sahip kılındığı bir metottur. Önyargısız
yaşam mümkün mü?
Amerika'da siyah derililere eşit medeni ve siyasi hakların tanınması sürecindeki tartışmalarda da bu "Önyargılılık" sık sık gündeme gelmişti.
O dönemin önemli bir siyasetçisinin şu sözleri hâlâ kitaplardadır:
- Bir sabah uyandığımızda herkesi aynı renkten ve aynı ırktan olarak bulsak bile akşama kadar farklılıklara karşı başka bir önyargı üretebiliriz.
Kendi demokrasi tarihimizdeki sözde seçkinlerin önyargılarını bir hatırlayalım...
Demokrat Parti'yi iktidar yapan seçmenler "Hasolar, Memolar" olarak görülmemiş miydiler?
Bazı CHP'liler "Okuma yazma bilmeyen seçmenler 1950'de CHP yerine yanlışlıkla Demokrat Parti'ye oy verdiler" diye olayı yorumlamamışlar mıydı?
Bu seçkinler Demirel'i de, Özal'ı da kabullenemediler.
Demirel uzun süre "Çoban Sülü" diye anılmadı mı belirli çevrede?
Necdet Calp'ın televizyon açık oturumunda masaya yumruğunu vurup Özal'a "Sana köprüyü sattırmam" dediğini unuttuk mu?
"İhracat yapamayız" diyenler
Ya da Özal "İhracat hamlesi"ni başlattığında, seçkin bir ekonomi profesörü "İhracat yaparsak aç kalırız, ihraç edecek malımız mı var ki" diye makaleler yazmamış mıydı?
Bütün bunlar önyargılara dayalı davranışlardı.
Halkı, ülkenin potansiyelini, dünya gerçeklerini anlamaya çalışmak yerine "Biz adam olmayız" önyargısından kaynaklanan ideolojik tepkilerdi.
AK Parti iktidarına ve Tayyip Erdoğan'a da böyle yaklaşılmadı mı?
Bu parti kapatılırsa Türkiye'de siyasetin rahatlayacağını düşünenler, kapatılma girişimlerine alkış tutanlar görülmedi mi?
Seçime giderken
"İrtica tehlikesi" ile yola çıkıp "Sivil faşizm" tehdidine dayanan söylemlere böyle gelmedik mi?
Şimdi önümüzde 12 Haziran 2011 genel seçimleri var.
Eğer özellikle CHP "Biz farklı bir icraat programı ile iktidara adayız" demek yerine sadece "Bu iktidar gitmelidir" söylemine dayalı ve sözde seçkinlere dönük ideolojik bir kampanya sürdürecek olursa, yurt gerçeklerinin önyargıları nasıl reddettiğini bir kez daha göreceğiz.
Bir başka deyişle Kılıçdaroğlu "Ergenekon'a nasıl üye olunur" sorusundan önce, "CHP'deki değişime halkı nasıl inandırabiliriz" sorusuna cevap aramaya başlamalıdır.