Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün tutuklanan gazeteciler konusunda Fikret Bila'ya söylediklerini okurken, bazı durumlarda insanların ne kadar çaresiz olabileceklerini bir kez daha düşündüm.
Cumhurbaşkanı Gül'ün sözlerini özetleyerek hatırlatayım:
"- Yargının, hâkim ve savcıların işine karışmam söz konusu olamaz. Ancak olup bitenleri takip ettiğimde intibaım şu ki; kamu vicdanında kabul görmeyen bazı gelişmeler oluyor. Bu hal, Türkiye'nin geldiği ve herkes tarafından takdir edilen görüntüsünü gölgelemektedir. Bundan kaygı duyuyorum."
"- Savcılardan ve mahkemelerden sorumluluklarını yerine getirirken daha titiz davranmalarını; insanların ve kurumların onur ve hukuklarının zedelenmesine yol açmayacak şekilde davranmalarını beklemekteyim."
Evet... Bir gazete köşe yazarı veya bir Cumhurbaşkanı olmanız arasında, bazı durumlarda hiç fark yok.
Bu düzen değişmeli
Ben ve pek çok meslektaşım gazetecilerin evleri aranırken, onlar gözaltına alınırken ya da tutuklanırken aynı şeyleri yazmadık mı?
Demek mesele kişilerin düşüncelerine bağlı değil.
Türkiye gelişmiş demokrasilerin özgürlüklere ve hukuka dayalı normlarını tam benimsemediği sürece, son yaşananlara benzer her gelişmede üzüleceğiz, dilekler seslendireceğiz ama fazla bir şey değişmeyecek.
Hep 19'uncu yüzyıldan bugüne aktarılan Osmanlı anekdotunu hatırlıyorum.
Buna göre Padişah, Bağdat Valisi'ne önemli ve ivedi bir buyruk göndermiş.
- Vali Paşa, çok acele 100 bin ton çayı paketleyip İstanbul'a gönder, deniliyormuş Padişah buyruğunda...
Bağdat valisi bu buyruğu alınca şaşırmış.
Sonra Padişah'a cevabını şöyle arz etmiş:
- Sultanım, Çin İmparatoru biraderinize gönderdiğiniz mesaj yanlışlıkla bana verildi. Ne yapmamı emredersiniz?
Yorumcunun çaresizliği
Yurttaki ve dünyadaki olaylara ilişkin gazete yorumu yapmak galiba böyle bir şey.
Yazı yazarken kendinizi olağanüstü güçleri olan kozmik bir trafik polisi gibi hissedebilirsiniz.
Ülkenizde, yeryüzünde ve uzayda yoğun bir trafik vardır.
Siz elinizdeki kalemle bütün bunların yanlışlarını işaret eder, doğru olanı gösterirsiniz.
Yanlışta ısrar edenlere kendinizce cezalar verirsiniz...
Onları tarihin suçlular sayfalarına atarsınız.
Ama bir yandan da olup bitenleri durduramadığınızı bilirsiniz.
Somali korsanlarına karşı dünyanın süper güç sahibi devletleri ne kadar çaresizse, sizin durumunuz da böyledir.
Sözün bittiği yer
Libya'nın Kaddafi'si kendi insanlarını keskin nişancılara vurdururken bütün dünya nasıl hiçbir şey yapamıyorsa, sizin yazılarınız da tutuklu meslektaşlarınızın durumlarını değiştirememektedir.
Sonunda bazı durumlarda yazar ya da cumhurbaşkanı olmanın fazla fark yaratamadığını bilirsiniz...
Şöyle dersiniz mesela:
- Savcılardan ve mahkemelerden sorumluluklarını yerine getirirken daha titiz davranmalarını; insanların ve kurumların onur ve hukuklarının zedelenmesine yol açmayacak şekilde davranmalarını beklemekteyim.