CHP'nin yeni yönetiminin Deniz Baykal ve çevresini bir Genel Sekreterlik genelgesi ile parti çalışmalarından dışlamaları, açıkçası ayıplı bir tutumdur.
Tabii ki bazıları bu durumu "Alma mazlumun ahını - Çıkar aheste aheste" diyerek yorumlayacaklardır... Bunlar Deniz Baykal'ın genel başkanlığı döneminde dışlanmaktan öteye CHP'den ihraç edilen parti-içi muhaliflerin başına gelenleri hatırlatacaklardır.
Ama neticede dün dündür ve bugün de bugündür.
Deniz Baykal-Önder Sav ikilisinin parti içi muhaliflere karşı uyguladıkları amansız politika ne kadar yanlış olduysa, bugün Kemal Kılıçdaroğlu- Önder Sav ikilisinin "Baykalcı" diye bilinenlere karşı uyguladıkları politika da o kadar yanlıştır.
Parti-içi muhalefetin veya yönetim değiştiği zaman eski yönetimde rol almış kadroların tasfiye edilmeleri, çoğunlukla komünist partilerde görülür.
Bu uygulama bazen eski kadrolar mensuplarının parti toplantılarında günahlarını itiraf etmelerine hatta intihar etmelerine kadar dayanırdı.
Tabii ki CHP'nin yeni yönetiminin işi bu safhaya götürmesi pek mümkün değil.
Dışlama genelgesi
CHP örgütüne gönderilen Önder Sav imzalı genelge ile 2007-2010 arasında CHP'de genel başkanlık ve genel başkan yardımcılığı görevinde bulunan isimlerin "Şimdilik" referandum sürecinde oluşturulan çalışma gruplarında yer almayacağı belirtilmekte.
Bunun yanında 22-23 Mayıs'taki, Baykal'ın aday olamadığı ve Kılıçdaroğlu'nun Genel Başkan seçildiği 33'üncü CHP Olağan Kurultayı'nın ardından, görevden alınan ve istifa etmek zorunda kalan örgüt yöneticilerinin listesinin de giderek kabardığı dikkat çekiyor.
Bu tablonun doğal sonucu, referandum ertesinde, dışlananların disiplin kurulları aracılığı ile CHP'den ihraç edilmeleri olamaz mı?
Bakarsınız ileride Baykal, Mustafa Sarıgül'e gider ve "Şu senin parti girişimini birlikte canlandıralım" da diyebilir.
Baykal ve dışlanan ekibi üyelerinin basında yer alan açıklamaları, olayın çapını yansıtır nitelikte.
Tuhaf işler
Mesela Deniz Baykal'ın dışlama genelgesi hakkında "Tuhaf işler, üzücü. Benim ve arkadaşlarımın çalışmasını istemiyorlar" dediği gazetelerde yer aldı.
Baykal döneminde CHP Genel Başkan Yardımcısı konumunda bulunan Yılmaz Ateş'in de "Örgütlere 'bunları çağırmayın' deniliyor. Bir yasaklama anlayışı yani. Baykal 12 Eylül'de yasaklanmıştı, şimdi evine hapsediliyor. Her yerde, her mahallede toplantı yapılır. Bu yapılmıyor. Parti içinde bir dışlama var. Parti içinde birtakım kişilere karşı önleme yapılıyor" diyerek dışlama genelgesine tepki gösterdiğini gazetelerde okuduk...
Geçmişte Baykal tarafından dışlanan ve sonra da istifaya zorlanan kökten bir CHP'li ile bu durumu konuşuyordum.
Gerçek güç kimde
Şu yorumu seslendirdi:
- Aslında bir şehir efsanesi balonunun patlamasına ve gerçek gücün kimde olduğunun anlaşılmasına tanıklık etmekteyiz. Bu şehir efsanesine göre Baykal CHP örgütüne egemen olduğu için parti içindeki tartışılmazlığını sürdürüyordu. Oysa örgüte egemen olan Baykal değil Önder Sav'dı. Önder Sav desteğini çekince Baykal da düştü. Bundan sonra Sav, Kemal Kılıçdaroğlu'nu hangi noktaya kadar destekleyecek acaba? Acaba kararını referandum sonucuna bakarak mı belirleyecek?
Bu satırların yazarı gibi aktif siyasetin dışındaki gözlemci ve katılımcı vatandaşların CHP içindeki gelişmelerden öğrenmesi gereken gerçekler var.
Muhalefetteki bir partinin içinde bile iktidar kavgası böylesine kıran kırana ve insafsızca geçtiğine göre, gerçek iktidara dönük kavganın ılımlı geçmesi pek mümkün değildir.