Banka şubesinin önünde simit satan adamın kendisinden borç isteyen arkadaşına verdiği cevabı bilirsiniz:
-Banka ile anlaşma yaptık. Onlar simit satmıyor, ben de borç vermiyorum!
Biz gazeteciler ile siyasetçiler arasında da böyle bir anlaşma vardır.
Biz gazeteciler bir partiyi desteklesek de karşı da olsak, iktidara aday olmayı onlara bırakırız.
Siyasetçiler de kendilerini en fazla destekleyen gazetecilerin bile yarın kimi tutacaklarının belli olmadığını bilirler.
Birbirlerine yapışık gibi görünen ama varlık sebepleri birbirlerine zıt iki meslektir siyasetçilik ve gazetecilik.
Siyasetçi için "Sır tutmak" bir erdemdir.
Gazeteci ise sırları kamuoyuna duyurabildiği oranda başarılı olur.
Mesleğimizle siyaset arasındaki ilişkilerin karmaşıklığı konusunda sayısız deney yaşadım.
1965 seçimlerine "Ortanın Solu" sloganı ile giren İsmet İnönü liderliğindeki CHP, Süleyman Demirel'in liderliğindeki Adalet Partisi karşısında tarihinin en büyük yenilgisini almıştı.
İnönü'nün verdiği ders
Cumhuriyet gazetesi için İnönü ile söyleşi yapmak üzere, seçimin ertesi günü Ulus'taki CHP Genel Merkezi'ne gittim.
İnönü odasında bir koltuğa adeta serilmişti. Yorgun ve üzgün görünüyordu.
-Paşam üzülmeyin, seçimi kaybetseniz de biz sizi tutuyoruz, dedim.
Şöyle bir baktı bana, sonra sordu:
- Biz diyerek kimi kastediyorsun?
Ben "Biz Cumhuriyet gazetesiyiz" dedim.
İnönü bu cevabıma güldü,
-Sen beni seviyor ve tutuyor olabilirsin, ama bil ki hiçbir gazete bir siyasetçiyi sonuna kadar tutmaz. Bir daha "Biz" deme "Ben" de, diye uyardı beni.
81 yaşındaki çok deneyimli bir siyasetçinin 23 yaşındaki bir gazeteciye ders vermesiydi bu...
Mesleğe başladığımdan bu yana İsmet İnönü'nün sözlerinin ne kadar doğru olduğunu defalarca anladım.
Sonuna kadar tutmak
Ayrıca sadece gazetelerin değil gazetecilerin de siyasetçileri "Sonuna kadar" tutmalarının mümkün olmadığını gördüm.
Ama insanoğlu geçmişte yaşanılanlara değil, o gün yaşadıklarına bakarak davranışlarını yönlendirir genellikle. Geçmişten alınması gereken dersler, aynı hatalar aynı sonuçları doğurdukları zaman hatırlanır.
Düne kadar Deniz Baykal rüzgârının estiği CHP'de bu rüzgâra yelken açanların, şimdi Kılıçdaroğlu rüzgârına kendilerini kaptırmaları ve bunlardan bir bölümünün gazeteci olmaları doğaldır.
Ayrıca CHP'deki değişimle gelen heyecan olumludur da.
Çünkü Türk demokrasisinin en ciddi sorunlarından biri AK Parti'nin "Alternatifsiz" görünmesiydi.
"Tek iktidar partili çok partililik" sistemin aksamasına neden olmaktaydı.
Pompalamak akılcı değildir
Ancak sırf Kemal Kılıçdaroğlu'nu pompalamak için yapılan ve Kurultay'daki içi pek dolu olmayan konuşmasından bile hikmetler çıkartmaya çalışılan gazete yorumları, bu taze lideri şaşırtabilir.
Hiç beklenmedik şekilde sivilleşmenin, demokratikleşmenin ve dünyalılığın bayrağını eline alan ve şahsında "Değişim"in en çarpıcı örneğini veren Tayyip Erdoğan'ı "Recep Bey" diyerek hafife almasının, gerçekten iktidara alternatif olmasına yeteceğini sanabilir Kılıçdaroğlu.
Kılıçdaroğlu'nun önündeki hedef köşelere ve gazetelere yaranmak değil, AK Parti'nin projelerinden daha ileri olanları topluma sunmaktır.
Düne kadar Baykal'ın uzlaşmasız, kırıcı ve çözümsüz üslubunu yere göğe sığdıramayan gazeteler ve gazeteciler onu bir kasetle evine kapattılar.
Özetle Kılıçdaroğlu 1965'teki İnönü kadar bilinçli olmalıdır. Neticede geçmişten ders alamayacak kadar genç de değildir.
"Tayyip Erdoğan'dan hiçbir şey olmaz" diye yayın yapanlara rağmen Recep Bey'in başbakan olduğunu ve iki genel seçim kazandığını mesela hatırlamalıdır.