Unutkanlıklarımızla takıntılarımız arasında bocalayıp durmuyor muyuz? Unutkanlıklar konusunu geçen hafta Bekir Hazar, Yeni Şafak'taki köşesinde bir örnekle şöyle anlatmıştı:
Yılların usta spikeri Hamit Özsaraç'ın annesi üç aylığını alıp evde bir yerlere saklıyormuş. Mesela dikiş makinesinin veya yatağın altına... Sonra unutuyormuş nereye sakladığını...
Hamit yılda iki defa İstanbul'dan Ankara'ya annesinin evine para aramaya gidiyor ve bulup İstanbul'a dönüyormuş.
Bu unutkanlığın olumsuz yansımasına bir örnek.
Çok eskiden tanıdığım iki kardeş vardı.
Bunların dedeleri devlette çok üst görevlerde bulunduğu için yüksek emekli maaşı alıyordu. Ayrıca sahip olduğu taşınmazlardan gelen oldukça yüksek kira gelirine de sahipti.
Yaşlı dede emekli maaşı ve kira paraları gelince, bunları kitaplığındaki kitapların sayfaları arasına yerleştirip saklarmış.
Sonra da unuturmuş bu paraları hangi kitaplarda sakladığını.
Sözünü ettiğim iki kardeş dedelerinin unuttuğu paraları alıp, kıyasıya harcarlardı.
Bir gün dedeye Amerika'dan bellek açıcı ve güçlendirici bir ilaç getirildi.
Sonunda dede paralarını hangi kitaplara sakladığını unutmaz oldu.
İki kardeş çok mutsuz oldular.
Çözüm olarak, dedelerinin ilaçlarını sakladılar.
Dede yine paralarını koyduğu kitapları hatırlayamaz hale geldi.
İki kardeş de tekrar harcamalara başladılar.
Bu anlattığım unutkanlığın faydalarına bir örnek olabilir mi bilmiyorum.
Takıntılarımız
Takıntıların örneğini de Star'daki köşesinde Adnan Çoban vermişti.
Shakespeare'in Macbeth'inin kahramanı Lady Macbeth, Kral Duncan'ı öldürür.
Bu cinayetin ertesinde Lady Macbeth'te bir el yıkama hastalığı başlar.
Lady Macbeth, "Arabistan'ın bütün parfümleri getirilse bu elin kirleri temizlenemez" der ve el yıkama takıntısını sürdürür gider.
Adnan Çoban "Takıntılar"ı şöyle tanımlıyor:
- "Takıntılı düşünceler geldiği zaman kişide büyük bir sıkıntı oluşur ve kişi bu sıkıntıları ortadan kaldırmak için uygunsuz ve saçma bulduğu halde kendini yapmaktan alıkoyamadığı bazı hareketleri yinelemeye başlar. Bu hareketlere de kompülsiyon (zorlantı) adı verilir... En sık görülen takıntı çeşidi bulaşma takıntılarıdır. Kişi hastalık bulaşma korkusuyla el sıkışmaktan, umumi tuvaletleri kullanmaktan, para ve kapı tokmaklarını tutmaktan kaçınır."
İnsanın beyninde oluşan ve davranışlarını etkileyen unutkanlık gibi, takıntılar gibi durumlar müspet bilimin ilgi alanında.
Serotonin eksikliği
Mesela araştırmalar sonunda insan beynindeki mutluluk kimyasallarından biri olan "Serotonin" maddesinin seviyesinin ve etkinliğinin azalması sonrasında takıntı hastalığının gelişebildiği tespit edilmiş.
Acaba siyasal bilimciler bu tür davranış bozukluklarının bireylerde olduğu gibi toplumlarda da görülmeleri durumunda, teşhis koyup, tedaviler önerebiliyorlar mı?
Bir düşünün...
Sosyo-politik unutkanlıklarımızı ve sosyo- politik takıntılarımızı listelemeyi deneyin.
Sanki bu ülkede hiç askeri darbe olmamış gibi davrananlar ve dava konusu olan darbe girişimlerini hafife alanlar, sosyo-politik unutkanlığa örnek olamazlar mı?
Halkın seçtiklerinin bu ülkeye ya komünizmi ya da şeriatı getireceği benzeri bir takıntı sonucu demokrasiyi kurban etmekten yana gelişen davranış bozuklukları yok mu bu toplumda?
Hoşgörü, uzlaşma, diyalog gibi olgular da toplumun serotonini değil midir?
Geçmişimizde bulunan bazı olumsuzlukları da biraz unutup, beyaz sayfalar açmayı denesek daha doğru davranmış olmaz mıyız?