Bir gazete yazarı için en hatalı davranışlardan biri siyasetçilerin günlük konuşmalarına dayalı polemiklerinin arasına girip, "Şu haklı-Bu haksız" diye taraf olmaktır.
Demirel'in "Dün dündür, bugün bugündür" sözü, siyasetin değişmez gerçeğini yansıtmaktadır.
Çünkü demokrasinin sağlığı, demokrasinin belleğinin güçsüzlüğü oranında artar.
Bir siyasetçinin belirli bir dönemde söylediklerine bakıp, onun rakipleri ile ileride koalisyon kuramayacağını kim iddia edebilir.
Ayrıca ideolojik bir söyleme dayalı pozisyonların katılığı halinde kamplaşmaların ve kavgaların ötesinde, iç savaşların bile gündeme gelebileceğini herkes bilir.
Bu nedenle çoğulcu demokrasilerde doktriner ideolojilerin sözcüleri, marjinal olmaktan öteye gidemezler.
Çoğulcu ve özgürlükçü demokrasi, uzlaşmacıdır, faydacıdır, akılcıdır.
Ama asla unutmayalım ki rahmetli Turan Güneş'in hep vurguladığı gibi siyasetçiler diğer insanlara benzemez. İktidar olmaya dönük hırslarının ürettiği vücut salgıları, onları siyasetçi olmayan insanlardan ayırır.
Bu hırsın rüzgârında söylenmeyecek sözleri de söyleyebilirler.
Veya o anda durum farklı ise, dün rakipleri söylediği için kınadıkları sözü onlar bir başka gün aynen tekrar edebilirler.
Bu gerçeklerin ışığında, bizim gibi siyasetçi olmayan ama siyasete belirli derecelerde ilgi duyan insanlar, günlük gergin tartışmalarda ne yapmalıdırlar?
Bazı temel ilkeler
Eğer ideolojik saplantılarınız ya da kişilere dönük saplantılı sevgi veya nefretiniz yoksa, temel ilkelerinizi kriter olarak alır ve günlük polemiklerin girdabında "Kim haklı" sorusuna takılarak bocalamazsınız.
Bu temel ilkelerin giderek çoğunluğun ortak değerleri haline geldiğini hissetmemek mümkün değil.
Hatırlatalım...
- Hukukun üstünlüğü...
- Evrensel özgürlükçü hukukun ilkelerinin üst değerleri oluşturmaları...
- Temel hak ve özgürlükler...
- Yüksek barajlarla engellenmeyen temsili demokrasi...
- Her alanda serbest ve haklı rekabet...
- Kuvvetler ayrılığı...
- Sivil yönetim...
- Farklılıkları zenginlik olarak kabul eden anlayış...
- İktidarın kaynağının dünyada olduğunu, yani demokrasiyi ve laikliği özümsemiş rejim anlayışı...
Değişimi görmezden gelenler
Bu ilkelerden her birini alt başlıklara ayırıp derinine yorumlamak tabii ki mümkün.
Mesela laiklik devletin inançlara müdahalesi değil, inançlar karşısında eşit konumda olması anlamına gelmelidir.
Bunun gibi dini inançlar, sosyolojik birer gerçek olmalarının ötesinde siyasette ve yönetimde de güç kaynağı veya aracı olmamalıdırlar.
Mesela musluk kapatılır gibi siyasi partiler kapatılmamalıdır.
Yargının tarafsızlığı bağımsızlığı ile eşdeğer tutulmalıdır...
Ben siyasetçilerin günlük konuşmalarını ve polemiklerini izlerken, yukarıda bazılarını sıraladığım ilkelere bu konuşmaların hangisi daha fazla yakın diye bakıyorum.
Militarist esintili, ırkçılık kokan, bir oligarşiyi veya statükoyu korumak için halkın iradesini hafife alan söylemleri dinleyip geçiyorum.
"Dön baba dönelim" misali kendilerini tekrar edenleri, yurttaki ve dünyadaki değişimi görmezden gelenleri ise hafife alıyorum.