Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

İstanbul'u sevmezse gönül, aşkı ve insanları ne anlar?

Bir çocuğun gözünden çevresine ve ülkesine bakışın sinemadaki en çarpıcı örneği Fellini'nin "Amarcord"dur bana göre...
Edebiyatta da Saroyan'ın "Aram Derler Adıma"sını (My Name is Aram) hiç unutmam bu alanda.
Selim İleri, Zaman'daki yazısında "Liman Lokantası" nı anlatırken, bunlara yakın bir başarıyı yakalamıştı.
Bir bölümünü aktarayım:
"Demirağ Ailesi'nin küçük kızlarının düğünü olmalı. Cihangir'deki kira evimizden ana caddeye çıkmış, taksiye binmiştik. İstanbul'da orta hallilerin taksiye binmeleri, hele çocuklar için, tarih düşürülecek bir olay. Babam öne oturmuş; biz, annem, ablam, ben, arkadayız. İstanbul akşamında Liman Lokantası'na gidiyoruz.
Salonlar ışıl ışıl. Dört bir yanda büyük çiçek sepetleri. Beyaz örtülü, yine çiçeklerle bezenmiş şık masalar. Çağrılıların hangi masada oturacakları önceden saptanmış; isminizi söylüyorsunuz, listeden masanız bulunuyor ve garson eşliğinde gidip oturuyorsunuz.
Neyse ki, oturtulduğumuz masa, boydan boya camlardan büsbütün uzak değildi. Çoktan İstanbul gecesi başlamış! Gerçi günümüzdeki gibi aydınlatılmış değildi anıt eserler, ama çocukluğuma rüya katacak kadar ışıltılı yine de. Gözlerimi ayıramıyordum...
Orkestra, dans sürüp giderken, İstanbul'un ünlü dans hocası Mösyö Panosyan çok genç bir 'dam'la gelmiş; onlar dansa başlayınca pist boşalmış ve herkes onları seyre koyulmuştu. Bakın, bu sahne belleğimden çıkmaz."

Mösyö Panosyan'ın dersleri

Bu sahneyi hayalinizde bir canlandırın.
Liman Lokantası'ndaki düğünde Mösyö Panosyan damıyla dans ediyor...
Rahmetli ses sanatçısı Necmi Rıza Ahıskan, 1940'ların ortasında bu Mösyö Panosyan'a avuç dolusu para verip dans dersi almış.
Sonra bir akşam bir lokalde ünlü bir ailenin genç kızını dansa kaldırmış. Ama aldığı derse rağmen bir adım bile atamamış pistte. Meğer Mösyö Panosyan öğrencisini damı yerine koyup, ders veriyorum diye onu döndürüp dururmuş.
Necmi Rıza'nın dans pistindeki fiyaskosunu gören Vasfi Rıza Zobu da "Bir daha buraya amarozalarını giyip gel, seni erkekler dansa kaldırsın" diye alay etmiş.
O dönemde moda olan ipekli ve çiçek desenli kumaşlara "Amaroza" denilirdi...
Selim İleri'nin çocuk gözlerinden Liman Lokantası'nın pistindeki Mösyö Panosyan'ı izlerken, yine "Hayat sadece siyasetten ibaret değildir" diye düşündüm.
Ertesi gün de "Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın Çevresinde" yi yazmıştı Selim İleri.
Ben de "Bize bir şey olmaz" mantığını irdelerken, iki yıl önce Hüseyin Rahmi'nin "Kuyruklu Yıldız Altında İzdivaç" ına uzanmıştım bu köşede.
Gürpınar her 80 yılda bir dünyanın yanından geçen Halley kuyruklu yıldızının 5 Mayıs 1910'da dünyaya çarpacağı kehanetinin toplumda panik yaratması üzerine aynı yıl bu romanı yazmış ve mesela şu tabloyu okurlarına sunmuştu:

Bize bir şey olmaz
"Bedriye Hanım bahçe üzerindeki küçük odanın penceresinden, bitişik komşunun tahta kaplamasına yumruğu ile heyecanlı heyecanlı vurarak haykırıyordu:
- Kardeşim Emine neredesin!..
Pencereye gel bak sana ne söyleyeceğim!..
Emine Hanım yavaşça penceresini açıp başını dışarı çıkardı:
- Oğlanı yeni uyuttum. Vurma öyle hızlı hızlı. Ev temelinden sallanıyor...
- Dünyaya kuyruklu yıldız çarpacakmış...
Emine Hanım 'tu, tu' diye birkaç defa yakasına tükürerek çarpıntısını defetmeye uğraştıktan sonra konuşabildi:
- Aman ben de korkacak bir şey zannettim. Ne kadar telaşçısın kardeş... Çarpacaksa çarpsın... Ne var? Kapımı kapar, evceğizimde otururum. Bir yere çıkmam. Şimdi karılar "Nasıl çarpacakmış bakalım" diye sürü sürü seyre giderler. A... gitmem, gitmem... İt köpek arasında çiğnenmeye vaktim yok.
Bedriye Hanım asabi bir kahkaha attı:
- Emine kardeş, sen ne kadar aptallaşmışsın. Hiç o koca meret, o saçaklı raziye bu dünyaya çarpar da senin evin kalır mı ki kapını kapayıp da içinde oturacaksın?
- Hanım, benim evime bir şey olmaz. O helal para ile yapıldı. Kazasker Efendi'nin Çarşamba'daki konağı yıkıldığı vakit, onun kerestesiyle inşa edildi. İçine kullandıkları yağhane direklerini görseydin şaşardın. Bu dünya yıkılır da yine bizim evimiz yerinde durur. Büyük zelzelede ne kâgir binalar göçtü de evimizin bir kıymığı bile yerinden oynamadı... Kaderine razı olanın gemisi batmaz.
Sen merak etme."
Selim İleri İstanbul'u neden seviyorsa, aynı nedenler benim için de fazlasıyla var.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA