Geniş kitlelere "Haber" olarak ulaşan bazı gelişmeler kafa karıştırıcı olsalar da, fazla tartışılmadan belleklere yerleşir ve sonra geride kalırlar.
Böyle haberlere birkaç taze örnek verelim.
Son olarak Brüksel mahreçli bir habere göre Avrupa Birliği, Sudan Cumhurbaşkanı Ömer El Beşir'in İstanbul'daki İslam Konferansı Örgütü toplantısı için Türkiye'ye yapacağı ziyareti hatırlatarak Ankara'ya nota verdi.
Notada, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin hakkında tutuklama kararı çıkarttığı Beşir'in ziyareti dolayısıyla, Türkiye'nin katılım sürecinde AB politikalarıyla neden uyumlu davranmadığı sorgulanıyor.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ise bu nota üzerine yaptığı açıklamada, ziyaretin AB'yi ilgilendirmediğini söyledi ve "El Beşir özel bir toplantı için geliyor" dedi.
Mesela Cumhurbaşkanı Gül Cumhurbaşkanı olmasaydı ve sade bir vatandaş kimliğinde AB'ye şunları sorsaydı:
- 9 Ocak 1996 günü Sabancı Holding Yönetim Kurulu üyesi Özdemir Sabancı, Haluk Görgün ve Nilgün Hasefe, Sabancı gökdeleninde susturucu takılmış tabancayla öldürüldü.
- AB'nin başkenti Brüksel Belçika'nın da başkentidir.
- Belçika'da yakalanan bu cinayetin faillerinden Fehriye Erdal şu anda nerededir?
- AB'liler böyle konulara ilgi duymazlar mı?
Mustafa Duyar nerede?
Bu sorular seslendirildiği sırada bir Belçikalı da kalkıp şu soruları Türkiye'ye sorsaydı:
- Sabancı suikastında tetiği çektiğini söyleyen Mustafa Duyar, cinayetten bir yıl sonra teslim oldu ve Afyon Cezaevi'ne konuldu. Daha sonra suikastla ilgili açıklamalar yapacağını söyledi.
- Duyar'ın bu açıklamalarının ertesinde Karagümrük Çetesi üyeleri Afyon cezaevine nakledildiler. Sonra da bu cezaevinde bir isyan çıktı ve 15 Şubat'ta Sabancı'nın katili Duyar öldürüldü.
- Fehriye Erdal'ın şu anda nerede olduğu belli değil ama Türkiye'de cezaevinde olsaydı acaba Duyar'la aynı kaderi paylaşır mıydı?
Sudan'ın Beşir'inin yaptıkları sokaktaki Türk vatandaşı tarafından fazla bilinmeyebilir...
Ama Sabancı Suikastı'nı duymayan yoktur.
Bir başka haber de Namık Durukan imzası ile Milliyet'te yayınlandı dün.
Haber şöyleydi:
Ergenekon iddianamesini "sakıncalı" olduğu gerekçesiyle terörist Abdullah Öcalan'a vermeyen İmralı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü Eğitim Kurulu, "Günlük" ve "Birgün" gazetelerinin yanında "Taraf" gazetesinin de "örgüt propagandası" yaptığı ve "Türk ve Kürt halkları arasında infiale sebep olacak yazılar yayımladığı" gerekçesiyle Öcalan'a verilmesini yasakladı.
İçeridekilere yasaklı yayınlar
Kararda, bazı yazılarda Kürtçe kelimelere yer verilmesi de yasak kapsamında değerlendirildi.
Kararda, özetle şöyle denildi:
"Bahsi geçen yayınlar, terör örgütünün propagandasının yapılması ve provokasyona dönük yazıların olmasından dolayı Öcalan'a verilmemesine itiraz yolu açık olmak üzere karar verildi."
Sizler de sokaktaki vatandaş olarak bu kararın yansıttığı yaklaşımlar karşısında şaşırmıyor musunuz?
- Mesela bu karara Öcalan mı, yoksa örgüt propagandası yaptıkları iddia edilen yayınların sahipleri mi itiraz etmelidir?
- "İmralı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü Eğitim Kurulu" madem birtakım yayın organlarının "İçeridekiler" tarafından okunmasını zararlı buluyor, bu durumda bu yayınları serbestçe okuyan "Dışarıdakiler" ya kendilerini söz konusu propagandalara ve provokasyonlara kaptırırlarsa ne yapılacaktır?
- İddia edildiği gibi bu yayınlar örgüt propagandası yapıyorsa, Öcalan'ın bunları okuması engellenince İmralı mahkûmu örgütten kopacak ve düşüncelerini de tutumunu da değiştirecek midir?
Özetle, siz siz olun ve böyle haberlere kafanızı takmayın.