Dinin sadece Allah'la kul arasındaki bireysel ve özel bir ilişki olmadığını galiba hepimiz kabul etmeye başladık.
Ayrıca artık en laikçi gazetelerde bile "Toplu cuma namazı kıldılar" benzeri suçlayıcı başlıklar çıkmıyor.
Veya "Bu yıl Ramazan'dan sonra Bayram" geliyor diye atlatma haberler yapılmamakta artık.
Din toplumsal bir olgu da. "Dindar" olmasak bile "Dine saygılı" olmanın toplumsal yaşamın bir gereği olduğunu nihayet kavradık.
Din, hukuk ve ahlak, insanların ve toplumların yaşam biçimlerini, ilişkilerini, yasaklarını belirleyen kuralları oluşturan kurumlardır.
Din ve hukuk aynı kapta birleştikleri zaman, dinin uhrevi müeyyideleri de dünyevileşir.
Bunun en somut örneklerini Ortaçağ Katoliklerinin "Engizisyon"larında veya dünün Taliban Afganistan'ı ile bugünün İran benzeri teokratik rejimlerinde görmekteyiz.
Şeriat rejimlerinin (veya teokrasilerin) egemenleri, günahların ve sevapların hesabının cennete ve cehenneme dayalı değerlendirilmesini, bu dünyada yapıyorlar.
İnsanların ve toplumların yaşamını cehenneme çevirebiliyorlar.
Laiklik ve toplum
Malezya'da bira içen, Sudan'da pantolon giyen kadınlara şeriat yasalarına dayanılarak kırbaç cezası verilebiliyor. Afganistan'da başı açık okullu kızların yüzüne din adına asit atılabiliyor.
Devletin laik olması, insanların inançsız olması değildir.
Ama insanların inançlarının gereği olarak gördükleri kuralları diğer insanlara zorlamamalarını güvence altına alır laiklik.
Ancak ne kadar laik bir sisteminiz olsa da dinin toplumsallığı, tüm yaşamı etkiler.
Biz bunu her Ramazan'da görmüyor muyuz?
Hemen her gün "Şeriat tehlikesi var" çizgisinde yayın politikası izleyen gazeteler bile Ramazan'larda Diyanet İşleri'nin yayın organlarına dönmüyorlar mı?
Topluma uyum sağlanmasını yansıttığı için çok doğal bir durum bu.
Hatta daha ötesi de var.
Sadece Ramazan'larda değil tüm yıl bazı gazetelerde yer alan "Dini Sohbet ve Danışma" köşelerinde yer alan çeşitli değerlendirmeler de herhalde okurların beklentilerini karşılıyor ki, varlar.
Evlilikte yaş farkı
Ne yazık ki bu köşelerde yer alan ve bazıları gerçekten değerli düşüncelere, bu gazetelerin yönetimleri pek kulak asmıyorlar. Buna ilişkin bir örneği dünkü Vatan'da, Süleyman Ateş'in "Genç eş almak dinimize uygun mu?" sorusuna verdiği cevaptan gösterebilirim.
Bir okuru (Kenan Tüfekçi) Sayın Ateş'e "Genç eş alanlar Peygamberimizi örnek gösteriyorlar ve yaptıklarını Peygamber'in sünneti olarak sunuyorlar. Bu konuda ne dersiniz" sorusunu yöneltmiş.
Süleyman Ateş de Hz. Peygamber'in evlilikleri hakkında bilgileri aktardıktan sonra, konuyu güncele getirip şunları yazmış:
- Taraflar birbirlerini kabul ettikten ve aralarında karşılıklı sevgi bulunduktan sonra yaş farkı önemli olmayabilir. Sorunuzda söz konusu edilen Halis Ağa'nın evliliği genelde hoş karşılanmasa da, ne dine ne de kanuna aykırı bir olaydır...
Dünya kadar evlenmeyen, evlenemeyen, saldırıya uğrayan, kötü yollara düşürülen zavallı kızlar var. Bunları düşünen yok da Halis Ağa'nın eşine acıyan çok. O kızcağız durumundan memnun olmasa evlenmez, ailesi de buna razı olmazdı. Dine ve yasaya aykırı olmayan, tarafların gönül rızalarıyla yapılmış olan evlilikleri paparazzi konusu yapmayı doğru bulmuyorum. İnsanların özel hayatlarıyla uğraşmak, aile içi işleri karıştırmak Kur'ân'a göre yasaktır.
Sayın Süleyman Ateş'in bu görüşlerini okurken "Acaba Halis Toprak'ın evliliğini günlerce manşet yapanlar aile içi işler konusunda paparazzilik yapmanın da dinimize göre uygunsuz davranış olduğunu hiç düşündüler mi" sorusu geldi aklıma.
Neticede galiba Ramazan'da böyle sorulara daha fazla takılıyoruz hepimiz.