Dün Milliyet'in internet sitesinde İzmir/ Ödemiş kaynaklı çarpıcı bir haber vardı.
Bu habere göre karın bölgesindeki şiddetli sancı nedeniyle böbrek taşı düşürdüğünü sanarak ambulansla hastaneye giden bir kadın, ambulansta 3.2 kilogram ağırlığında kız bebek dünyaya getirmiş...
Ambulansta doğum yapan kadının eşi "İki çocuğumuz daha var. Eşim kilolu olduğu için hamile olduğunu fark etmedik. Hamile olduğunu bilmiyorduk, bu bebek tombaladan çıktı" demiş.
Bu haberin altında da okur yorumları vardı.
Bu yorumların bazılarını aktarayım:
- Çok safmışsın be kadın... Hamileliğin yüzlerce belirtisi olur... Hiçbirini yaşamadın mı? Tam eski Türk filmlerindeki gibi olmuş. Karı koca çok safmış.
- Nasıl fark etmez anlamadım. Çocuk canlı tekmeleyip dururken de mi hissetmedin. İnsaf yani?
- Tekmeleri de böbrek taşı atmıştır. 2 çocuğu olan birinin hamileliğini anlamaması mümkün mü?
- Bu kadın eğer 9 ay boyunca hamile olduğunu anlayacak kadar bir şey bilmiyorsa, çocuk nasıl büyütülür onu da bilmez.
- Hayırlı evlat olsun. Annesi çocuk büyüyünce "Seni doğuracağıma böbrek taşı doğursaydım" demez inşallah.
Böbrek taşı sancısı zannedip çocuk doğuran annenin öyküsü dünyanın her yerinde ilgi çekici bir haberdir.
Erkekler neyi bilir ki?
Ama okur yorumları da bana göre haber kadar ilgi çekicidir.
Çünkü bu yorumlardan çoğu erkeklerden gelmiştir.
Hayat böyle işte...
Hiç çocuk doğurmayan ve doğurmaları da mümkün olmayan erkeklerin, doğum ve hamilelik konusunda böylesine uzmanca görüş açıklamaları, doğum sancısını böbrek taşı sancısı zanneden kadını herhalde çılgına çevirmelidir.
Çünkü bu kadın daha önce iki tane daha çocuk doğurmuştur.
Tıp eğitimi almış insanlar bile belirtilere bakıp yanılmazlar mı hastalıklar konusunda?
Bu fıkrayı daha önce de anlatmıştım siz sayın okurlarıma.
Tıp fakültesinin son sınıfındaki iki müstakbel doktor, bacaklarını açarak iki büklüm ve yavaş yürüyen önlerindeki yaşlı bir adama takılırlar.
Müstakbel doktorlardan biri "Bu adamın lumbagosu var" der, diğeri de yaşlı adamın bel fıtığı olduğunu ileri sürer.
Adamın yanına giderler ve iddiaya girdiklerini söyleyip, koydukları farklı teşhisleri adama aktarırlar.
Yaşlı adam güler,
- Üçümüz de yanıldık... Ben de bunu gaz sancısı sanmıştım, der onlara.
Doğum sancısı mı?
Neticede hastalıklar salgın olmadıkları takdirde, bireyseldirler. Doğum ise iyice bireysel veya devrede doğumu bekleyen bir erkek de varsa "ikeysel"dir.
Buna karşı sosyo-politik sorunlar toplumsaldır ve bazıları da globaldir.
Ama bunların varlığını bazı toplumlar hissetmez.
Bazı toplumlar da sorunların varlığını sancılar yaşayarak hissetseler bile, yeni bir döneme geçiş anlamındaki "Doğum"u böbrek taşı sancısı ile karıştırırlar.
Acaba Türk toplumu ve siyaseti de yeni bir döneme mi hamile?
"Böyle gelmiş böyle gidecek" diye yılların üzerinde patinaj yapan eski kuşak siyasetçiler "Bu geçici bir sancıdır" derken, hem kendilerini hem de çevrelerini yanıltmakta mıdırlar?
Dilerim doğum ambulansta olmaz.