Yine o fıkrayı hatırladım.
Çocuk akşam eve gelen babasına "Bugün sınıfta birinci oldum" diye müjde vermiş.
Baba şaşkın ama mutlu, sormuş:
- Nasıl birinci oldun?
Çocuk anlatmış:
- Öğretmen bir filin kaç bacağı olduğunu sordu, ben de fillerin üç bacaklı olduklarını söyledim, birinci oldum.
Baba iyice şaşkın,
- Filler üç bacaklıdır dedin diye mi birinci oldun? Filler dört bacaklı değil midir yani?
Çocuk başarısının sarhoşluğu içinde açıklamış neden birinci olduğunu:
- Diğer bütün öğrenciler fillerin iki bacaklı olduklarını söylediler... Doğruya en yakın tahmin benimkiydi.
Bizim Türkiye'de "Olaylar ve insanlar" arasındaki ilişkileri "Başarı" açısından değerlendirmemiz halinde de buna benzer durumlar sık sık görülmez mi?
Örneğin "Yargı bağımsızlığı" konusunda görüş açıklayan ve "Türkiye'de yargı üzerinde siyasi vesayet vardır" diyen herkes birinci oluyor.
Bunun yanında "Ama siyaset de bağımsız olmalıdır, seçilmiş siyasetçiler üzerinde her çeşit vesayet vardır" diyenler dereceye giremiyorlar.
Kimse "Her seçilmiş başbakanın belleğinde yargı kararıyla idam edilen Adnan Menderes'in sehpadaki görüntüsü vardır" söylemini hatırlamıyor.
Bağımlı ve taraflı
Dünkü Milliyet'te AİHM'nin eski yargıcı Rıza Türmen de, "HSYK yargı bağımsızlığının anahtarı niteliğinde. O nedenle her şeyden önce kendisinin bağımsız olması gerekir" dedikten sonra "Ama Bakan'ın başkanlığına ek olarak, Müsteşar'ının da üye olması, kurul üzerinde yürütmenin etkisini güçlü bir biçimde duyuruyor" diye konuyu noktalamıştı...
Değerli hukukçu Türmen'in de bu yaklaşımı ile sınıfın birincisi olduğu kesindir.
Bakarsınız ileride kendisinin üye olduğu dönemde de AİHM yargıçlar heyetinin en fazla mahkûm ettikleri yargı kararlarının neden Türkiye yargısından gelenler olduğunu ve bunların "bağımsız olmamak"tan çok "taraflı olmak"tan kaynaklandığını da yazar.
Evet... Türkiye'de yargı ya "Devlet"ten ya da "Rejim"den yana taraf değil midir?
"Birey" ile "Kamu" Türk yargısı önünde eşit midirler?
Ayrıca yargı önünde AK Parti ile CHP eşit midirler size göre?
CHP biraz daha fazla eşit değil midir yani?
Neyse... Bütün bunları hepimiz biliriz ama eğitim sürecinde edindiğimiz ezberleri tekrarlar ve hep birinci oluruz.
Kamil Yazıcı'nın gözlemi
Anadolu Holding'in iki kurucusundan biri olan ve onu yakından tanıyanların "İşadamı" yanında "Gerçek dost" olarak tanımladıkları Kamil Yazıcı'nın otobiyografisi "Ortak Akıl"da çarpıcı bir gözlem vardır.
Kamil Yazıcı şöyle der:
- Bu "hayat" dediğimiz devran dünyaya ayak basan herkesi önce imtihan ediyor, dersi ise daha sonra veriyor. Kimi insan bu öğretmenin çok acımasız olduğunu söyler, kimi de onunla iyi geçindiğini ve mutlu bir yaşam sürdüğünü ifade eder.
Hayatın okuldan farkı bu kadar açıktır neticede.
Biz Türkler de sürekli sınava girmekteyiz ve daha sonra neden imtihan edildiğimizi öğrenmeye çalışmaktayız.
Bir kenara bırakalım yargı veya siyaset üzerindeki vesayet olgusunu...
Ömür biter yol bitmez
Bodrum çöplüklerinden birinde çıkan son yangınla ilgili haberleri izlemişsinizdir.
Üç yıl önce bu açık hava çöplüklerini NTV'de göstermiş ve kaç yıldır bunları yok edecek ve aynı zamanda elektrik enerjisi üretecek çöp fabrikalarının finansmanlarının da, projelerinin de hazır olduğunu haberleştirmiştik.
Ama çevreyi korumakla görevli kamu kurumları bu fabrikaya izin vermiyor ve sonuçta bu çöplükler korunuyor.
Biliyorum ki on yıl sonra yine yazı yazmakta olursam, yargının ve siyasetin üzerindeki vesayet yanında, Bodrum çöplüklerinden çıkıp ormanları yok eden yangınları yine yazacağım.
Bu arada tabii "Kürt Realitesi"ne ilişkin yeni açılımları da yazacağım herhalde.
Otobüslerin üzerinde "Ömür biter yol bitmez" yazısı vardır.
İnsanların sırtlarına da "Türkiye'de ömür biter hayat okulundaki sınavda başarısız olmak bitmez" yazılsa yanlış mı olurdu?