Fatih Sultan Mehmet köprüsü üzerindeki onarım çalışmaları, sade İstanbul'un iki yakası üzerindeki ulaşımı kilitlemedi.
Diğer Boğaz köprüsünden kamyonların ve TIR'ların geçmesi yasak olduğu için, Avrupa ile Ortadoğu ve Trakya ile Anadolu arasındaki tek ticari karayolu geçişi de bu şekilde tıkanmış oldu.
Eğer bizim medyamıza kulak verirseniz, Boğaz üzerindeki köprülerin bir "İstanbul Meselesi" olduğunu düşünebilirsiniz.
Bu çizgiyi daha da uzatırsanız, bu ülkede demokrasinin, adil yargının, hukukun üstünlüğünün, insan haklarının var olması da sadece "Türkiye Meselesi"dir.
Oysa bir Fatih Köprüsü onarımından kaynaklanan "Ulaşım krizi" bile hem İstanbul'un hem de Türkiye'nin, okyanustaki dünyadan kopuk yerlilerin yaşadığı uzak bir ada olmadığını bir kez daha hatırlatmalıdır hepimize.
Bir başka deyişle "Türkiye'nin tüm önemli sorunları aynı zamanda uluslararası sorunlardır" da.
Gecikmeli bir yaşam
Osmanlı'nın yükselişi döneminde Avrupa'ya açılmayı başaran kadrolar, Yakın Çağ'da Avrupa'nın yaşadığı devrimsel değişime ve gelişmeye ayak uydurmakta gecikmişlerdir. "Tanzimat" benzeri yeniden yapılanma çabaları gecikmiş girişimler olarak, aradaki açığı kapatmaya yetmemiştir.
Sonuç Osmanlı'nın önce Avrupa'dan, sonra Ortadoğu'dan çekilmesine ve parçalanıp dağılmasına dayanmıştır.
Cumhuriyet de Atatürk reformları da, çağa yetişme ve gelişmişlikle uyum içine girme çabalarının da ifadesidir. Çok partili demokrasiye geçiş, Batı kurumlarına üyelik ve Avrupalılık yolunda atılan somut adımlar, bu çabaları bir ileri aşamaya taşımıştır.
Şimdi gündemimizde mesela "Sivilleşme" gibi projeler var.
Bunun gibi, Türkiyeli olmanın getirdiği global sorumlulukları özümsemiş söylemlerin seslendirildiği bir siyaset ve düşünce ortamının egemen olması beklentisi içindeyiz.
Örneğin Boğaz üzerindeki geçişleri İstanbul'a yönelik "Köprüler tuzağı" biçiminde gören bir anlayışın, artık hayatımıza yön vermemesi gerekiyor.
Neden yapamadılar?
Fatih Sultan Mehmet Köprüsü üzerinde yapılması kaçınılmaz olan onarımdan ötürü Karayolları'nı veya Belediye'yi suçlamak yerine, AK Parti iktidarına dönüp "Kaç yıldır iktidardasınız ama yeni bir köprü yapamadınız" eleştirisini yöneltmek herhalde daha doğru olurdu.
İki kıtayı, Türkiye'nin iki bölgesini ve İstanbul'un iki yakasını bağlayan geçidin sadece iki köprüye endeksli olması "Darboğaz" kavramının somut örneği değil midir?
Bunun gibi yerli ve yabancı sermayenin yer aldığı İstanbul'daki hemen her özelleştirmenin Danıştay'da iptal edilmesi veya durdurulması da, herhalde bir iktidarın çözüm bulması gereken sorunlar arasındadır. Bu nedenle kentin gelişmesi için Belediye'nin bel bağladığı gelir kalemleri yok olmaktadır.
TBMM'de çoğunluğa sahip olan bir iktidarın bu konuda yasal değişiklikleri yapması, her girişimi Danıştay'a taşımak alışkanlığına sahip belirli kesimleri etkisiz kılabilir.
"Sivilleşmek" meselesi de tabii ki gündemimizde.
Eğer CHP muhalefeti tartışılan "Belge"yi kullanarak Hükümet ile TSK'yı karşı karşıya getirmek stratejisi izlemek yerine, her alanda sivilleşmeyi ve özgürlükleri içerecek bir Anayasa değişikliğine destek verirse, bu alanda da ciddi adımlar atılabilecektir.