Bir pazar günü yazısı yazsaydım, mutlaka Halil İnalcık'ın "Devlet-i Aliyye" kitabı (İş Bankası Kültür Yayını) ile girerdim konuya.
Mesela tavla oynarken zarlar 5- 1'i gösterdiğinde profesyoneller bunu Farsça söyleyip "Penc-i yek" demezler mi?
İnalcık'tan öğrendim ki, bu penc-i yek Osmanlı'da "Pencik" olmuş.
Edirne'nin fethinden (1361) sonra gaziler Meriç vadisinden çok fazla esir almaya başlayınca, beş esir başına bir esir Sultan için alınmaya başlanmış.
Bu toplanan esirlere "Pencik oğlanları" denilmiş. Bunlar Bursa civarındaki Türk köylerine yerleştirilmiş. Türkçe öğrenmişler.
Ve bunlardan Osmanlı'nın ilk düzenli askeri gücü olan "Yeniçeri Ordusu" kurulmuş.
Değerli tarihçimiz Halil İnalcık'tan öğrendiklerimi "Pazar yazısı" olarak yazmaya kalksam, yaşadığım bütün pazarlar bile yetmez.
Bu nedenle daha hafif ve daha açık bir konuya giriyorum.
Hürriyet yazarı Ayşe Arman'ın Şamdan dergisinde yayınlanan hafif erotik görüntüleri üzerinde "Yeni Andıç" hakkında yazılanlara yakın yorum yapıldı.
Neden soyunurlar?
Mesela Güneri Cıvaoğlu Milliyet'teki köşesinde şöyle demişti:
"- Tüylü giysiler, file çoraplar vs... O fotoğraflar için "yorum yok." Müstehcen değil, müstekreh de değil. Neden yayımlanmasın?.. Peki... Gerekli miydi o çekimler?.. 40 yaşın virajını alırken bir kadının belgeselinden en duyarlı kareler bunlar..."
Ayşe Arman'ın gazete arkadaşı Bekir Coşkun ise olaya farklı yaklaşmış ve şöyle yazmıştı:
- Karıma "Ben de soyunmalıyım" dedim… O itiraz etti: "Bir defa Ayşe güzel bir kadın, senin nerene bakacaklar..." (Farkındaysanız Ertuğrul Özkök ile Mehmet Yılmaz, daha eleştiri olmadan "Şimdi eleştirecekler..." diye, Ayşe'nin çıplak poz vermesini savunan yazılar yazdılar. Ben size söyleyeyim: Bu ikisi kadın olsalardı çoktan soyunmuşlardı...)
Ayşe Arman'ın 40 yaşın eşiğindeki görüntüleri hakkında o kadar çok yorum yayınlandı ki... Ben söyleyecek başka söz bulamıyorum.
Rahmetli Nejat Eczacıbaşı'nın sık sık tekrarladığı bir özdeyişi hatırlarım hep.
- Erkekler 25 yaşına kadar kadınları soymak için, 25'ten sonra da kadınları giydirmek için para harcarlar.
Kadınların erkekleri soyması meselesine gelince...
Acıklı bir öykü
Açlıktan karnı guruldayan, üzerindeki giysiler soğuk havayı engellemediği için titreyen, yorgun ve bezgin bir adamın bulunduğu kaldırıma bir Bentley otomobil yanaşmış. Direksiyondaki güzel kadın, uzanıp yandaki kapıyı açmış ve kaldırımdaki zavallı adama "Atla çabuk arabaya" demiş.
Adam şaşkın, güzel sürücünün yanına oturmuş. "Ne oluyor" diye sormak isterken kadın "Sus, konuşma, sabrım kalmadı" diye bağırmış.
Bentley Boğaz'da görkemli bir yalının bahçesine girmiş. Kadın adamı araçtan indirip, elinden tutarak yalının kapısına sürüklemiş. Mermer sahanlığı geçmişler ve üst kattaki yatak odasına girmişler.
Kadın adama "Çabuk soyun, sabrım kalmadı artık" demiş.
Adam soyunmaya başlarken kadın "Acele et, hemen döneceğim" diyerek odadan çıkmış. Adam çırılçıplak kalmış. Zayıflıktan her biri sayılabilen kaburgalarını büzmüş, elleriyle edep yerlerini kapatmış.
Biraz sonra kapı açılmış. O güzel kadın elinden tutup sürüklediği 4-5 yaşlarındaki bir erkek çocukla girmiş odaya. Adamı gösterip bağırmış:
- Yemek yemezsen bu adam gibi olursun. Sabrım kalmadı artık. Bıktım senden...
Hikâyeden alınacak ders belli.
Siz siz olun, soyunacaksanız da soyulacaksanız da nedenini bilin.