Araştırma şirketleri, internet siteleri ve siyasete ilgi duyan hemen herkes "Bugün seçim olsa hangi parti kazanır" sorusuna cevap aramakta.
Aslında bu soru anlamsız. Çünkü bugün veya yakın yarında bir seçim yok. Belirli donuk oyların dışında kalan ve iktidarı belirleyecek olan kararsız oylar ise, genel seçim ortamında yönlerini belirler. Türk seçmeni bu açıdan çok sağlıklı düşünüyor. Büyük çoğunluk, artık partileri futbol kulübü fanatiklerinin kendi kulüplerine baktığı gibi görmüyor.
Bir dönemde Türkiye'nin ekonomik yaşamını değiştiren ANAP'ın, Demokrat PartiAdalet Partisi çizgisinin devamı olan DYP'nin baraj altında kalmaları, seçmenin düşünce sağlığının kanıtlarıdır. Bir seçimde en büyük parti olan Ecevit'in DSP'si, ertesi seçimde böylece yüzde 2'nin altına düşmemiş midir? Veya CHP'nin 1999'da barajın altında kalması başka türlü nasıl izah edilebilir? Şu anda bütün anketlerde AK Parti'nin çok önde görünmesi, bir genel seçimde de sonucun böyle olacağının işareti değildir.
Ama yine de yaygın bir kanıyı hatırlatmakta yarar var. Buna göre önümüzdeki ilk genel seçimi de AK Parti'nin kazanması muhtemeldir. Bu seçimde CHP, DYP, MHP muhtemelen TBMM'ye gireceklerdir. Bu nedenle AK Parti'nin şimdiki milletvekili sayısını elde etmesi pek mümkün değildir ama yine de tek başına iktidar olur.
Eğer yüzde 10 barajı, hiç olmazsa yüzde 5'e indirilse, seçim sonrası TBMM'deki tablo iyice değişirdi. Bu durumda yeniden koalisyonlar döneminin başlaması kaçınılmaz olurdu. Bu nedenle şu andaki AK Parti çoğunluğunun seçilme barajını kaldırması beklenmemelidir.
Genel seçime uzanan dönemde neler olabileceğine gelince...
Kanımca bu dönemde, AK Parti'nin ve Başbakan Erdoğan'ın giderek tırmanan bir ikilemin kararsızlıklarını yaşayacakları kesindir.
Bir yanda onların temel kültürlerinden, "Milli Görüş" kökenlerinden kaynaklanan "Derin Tutkular"ı ve bu tutkularla onları destekleyen çekirdek tabanları var. Bir yanda da yurt ve dünya gerçeklerini doğru algılayarak ekonomide, dış politikada ulaştıkları, pragmatik ve gerçekçi icraatları bulunmakta.
Ayrıca AK Parti ve Erdoğan sade kendi çevreleri (Veya cemaatleri) sayesinde iktidar olmadılar. Özellikle 28 Şubat sürecinde oluşan "Demokratik Cephe" sayesinde onlar bir "Marjinal hareket" görüntüsüne düşmediler.
Önümüzdeki seçime uzanan dönemde AK Parti'nin beyni karışır ve çekirdek tabanı tatmin etmek için Erdoğan Erbakanlaşmayı denerse, AK Parti'ye de, başka partilere de oy vermeyen seçmen kitleleri sandık başına koşabilir. Özellikle AK Partili bazı belediyelerin laik düzeni açık biçimde reddeden uygulamalarının, bu durumu zorlayacakları kolayca tahmin edilebilir.
Bu bakımdan dün CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın Hürriyet'e yaptığı şu açıklamaları, AK Parti yönetimi ciddiye almalıdır: İnsanların yaşam biçimlerine göre, kılık kıyafetine, siyasi tercihlerine, göre ayrımlaştırılması, damgalanması kabul edilemez. Son derece tehlikeli bir gidişat var. AKP'nin başlattığı bu süreç, halkımızı gettolaştırır. Özellikle AKP'li belediyelerin bu yöndeki icraatları vatandaşlarımızın yaşamsal tercihlerinden dolayı, toplumun dışına itilmesiyle sonuçlanacaktır ki, istenen de ne yazık ki budur. Harem selamlık ayrımı, kadınerkek ayrımı, içkili lokantaların şehrin dışına sürülmesi, oralara 'kırmızı, yeşil sokak' diye isimlerin verilmesi, tabelalar asılması, gettolaştırmanın yansımasıdır. Bu ayrımlaşma zihniyeti, buralarda somutlaşıyor.
AB'yi "Hıristiyan Kulübü" gibi görenlerin şimdi AB'ye üyelik sürecinin lokomotifi oldukları bir dönemde, bazı fanatiklerin peşinde yeniden marjinalleşmeleri ihtimali herhalde kuvvetli olmamalıdır diye ümit ediyoruz.