Bu hikâyeyi belki duymuşsunuzdur. Padişahın oğlu uyumsuzmuş. Bir gün tahta çıkacak olan bu şehzadenin seslendireceği saçmalıklardan ötürü, padişahın uykusu kaçarmış. Bu nedenle en akıllı müşavirini, şehzadeye lala olarak tayin etmiş. Bu müşavire "Bir an bile şehzadenin yanından ayrılma. Saçmalayınca duruma müdahale et hemen" talimatını vermiş.
Bir gün şehzade ülkenin ileri gelenlerinin bulunduğu bir toplantı sırasında, birden "Bir ok attım, kebap oldu" demiş. Toplantıda bulunanlar şaşkınlık içinde birbirlerine bakarken, şehzadenin lalası atılıp, bu cümleye açıklık getirmiş:
- Şehzade hazretleri ormanda avlanırken bir tavşana ok attı. Ok tavşana isabet etmedi, ama bir kayaya çarpınca çıkan kıvılcımdan orman da, tavşan da yandı. Yani hedefi şaşırırsanız amacınıza ulaşsanız bile, verdiğiniz zarar elde ettiğiniz yarardan daha büyük olur. Şehzade hazretleri bunu söylemek istedi.
Bu açıklamayı duyan ülkenin ileri gelenler rahatlamışlar. Yurt ve dünya sorunlarını tartışmaya devam edeceklerken, şehzade yine açmış ağzını:
- Bir ok attım çorba oldu, demiş. Herkes şehzadenin lalasına dönüp, bu sözleri de yorumlamasını beklemiş. Lala boynunu bükmüş: - Beyler, bu kadar büyük zırvaya ben de kılıf uyduramam, demiş.
Nereden yine aklıma geldi bu hikâye.
Dünkü "Bugün"de Gülay Göktürk, Kastamonu'ya ailece yaptığı ziyarette, Kastamonu'da şehrin içinde kadınların da gidebileceği içkili lokanta olmadığı için "Gözlerden uzak, tecrit edilmiş" bir lokantaya gittiklerini anlatırken şunları yazmıştı:
- İçerdeki müşteriler, gözlerden uzak o lokantada sanki bir suç ortaklığı içindeydiler. İçki, alınan bu önlemler yüzünden, güzel bir akşam yemeğinin, tatlı bir masa başı sohbetinin doğal bir parçası olmaktan çıkmış, bir ayıba, suça dönüşmüştü. AK Partili kimi belediye başkanlarının Kırmızı Sokak projeleri ile ilgili iddiaları okuyunca, Kastamonu'daki o gece geldi aklıma...
- Ne oluyor AK Parti'nin bir kesimine? Nerden hortlayıp çıktı bu uygulamalar? Tamam, kendiniz içmeyin, evinize gelene ikram etmeyin, resepsiyonlarınıza içki sokmayın, partinizde yasaklayın, ama içene ne karışıyorsunuz? Belediye başkanı oldunuz diye şehri kendi mülkünüz mü zannettiniz?
- Eğer böylesine temel bir ilke meselesini tartışıyor olmasaydık, bu içki meselesi Türkiye'de bir simgedir, gericiliğin simgesidir, bu yasak sizin imajınızı mahveder, sizi yeniden öcüleştirir. Size çok oy kaybettirir; derdim. Ama hayır! Bütün bunları söylemeyeceğim. AK Parti'yi böyle bir noktadan uyarmayı zul addederim. Çünkü yapılan şey siyaseten doğru da olsa, AK Parti'ye oy kazandıracak da olsa aynı derecede yanlış olurdu ve ben yine aynı yazıyı yazardım. Evet... AK Parti'nin seçilerek tek başına iktidar olmasını, ekonomideki ve dış politikadaki başarılı icraatını ve Başbakan Erdoğan'ın hiper aktivite düzeyindeki çalışkanlığı gibi olguları destekliyorum. Ama ille de birilerinin arada bir saçmalaması mı gerekiyor bu arada? Özetle "AK Parti'nin bir kesimi"nin kendine gelmesi şarttır. "Kırmızı Sokak" benzeri zırvalara bu ülkede kimse kılıf bulamaz.
Yazıyı sevgili Gülay Göktürk'ün cümlesi ile bitireyim: - Ben kendimi bildim bileli, nasıl halkın bir kısmı başını örter, bir kısmı örtmez ve kimse de birbirinden rahatsız olmazsa, bir kısmı içer, bir kısmı içmez ve kimse de birbirinden rahatsız olmaz.