İki kişi bir araya gelse televizyon programlarını çekiştirmeye başlıyorlar bu ülkede. Kimse ekran karşısından ayrılmıyor ve kimse de izlediği programı beğenmiyor.
Düşünüyorum bir dönemde benim de yöneticilik görevi üstlendiğim tek kanallı TRT televizyonu günlerini. O dönemde mesleğin büyüklerinden bir yazar, "Televizyondaki çocuk programları çok çocukça" diye eleştiriler yazardı. Haklıydı da. Çünkü başka kanal olmadığı için, büyükler de belirli saatlerde çocuk programı izlemek zorundaydılar. Şimdi çok kanal var ama, ulusallardan hangisini açsanız ya pembe veya mor dizi, ya da yarışma çıkıyor karşınıza. Artık her Türk'ün en az bir dizisi var.
Aslında bu diziler tüketim ve yaşam düzeyindeki sıçramayı da gösteriyor. Masraflı prodüksiyonlar diye sunulan eski filmlerdeki mekânları, kullanılan taşıt araçlarını hatırlayın, bir de bugünkü dizilerde kullanılan mekânlara, otomobillere, gidilen lokantalara bakın.
Eskiden gangsterler Murat 124 kullanırdı takip sahnelerinde. Lüks mekan da eski bir yalı olurdu. Şimdi Ferrari'ler, 4çekerliler falan var herkesin altında. Dizinin görkemi düşer diye, yollardaki taksiler bile görüntüye girmiyor. Mekânlar da mutlaka havuzlu villalar şimdi. Hele bir çocuk odaları var ki, eski filmlerde "Zengin" i simgeleyen Hulusi Kentmen'in oturma odası bile böyle tam teşekküllü değildi.
Yarışmalar ise, bu dizileri izleyenlerin katıldığı birer arena.
Dünkü Milliyet'te vardı. Kanal D'de aybaşında ekrana gelecek "Dans Eder misin?" adlı yarışmanın elemeleri, erkeklerin oryantal şovuna dönüşünce jüri üyeleri şaşkınlık yaşamış. Elemelere katılan erkeklerin oryantal tercih etmesi jüri üyelerini şaşırmış.
Bu jüri üyeleri ne bekliyordu acaba? Onur Öymen'in hayalindeki fraklı erkeklerle tuvaletli kadınların yarışmaya katılmalarını ve tango, vals, rumba, bolero gibi dansları sunmalarını mı bekliyordu mesela yarışma jürisinde bulunan Asena?
"Kadın Kokusu" (Scent of a Woman) filminde, gözleri görmeyen emekli albay Frank Slade'in (Al Pacino) "Por Una Cabeza" tangosu eşliğinde yaptığı gösteriden önce söylediklerini hatırlıyor musunuz:
Dünyada iki çeşit insan vardır Çarli. Birinci gruptakiler müzikle yüzleşir. İkinci gruptakiler ise müziği duyunca sipere atlar.
Albay Slade'in sıralamayı unuttuğu üçüncü tür insan ise, müzik duyunca göbek atmaya başlar. Bizim oryantalci (Oryantalist değil) yarışmacılar da, o üçüncü türün erkekleri işte. Bunda şaşıracak ne var sanki? Onlar hem göbek atar, hem de gerektiği zamanlarda kadınlarını döver.
Onlar İsviçreli futbolcuları "Cehenneme hoş geldiniz", İtalyan futbolcuları da "Cennete hoş geldiniz" diye karşılamaya gönderilirler havaalanlarına.
Onlar ki ellerinde uzaktan kumanda aletleriyle diziden diziye dolaşıp dururlar, onların adımlarında Carlos Gardel'in "Volver" ine de herhalde yer yoktur. Ama hiç olmazsa Adnan Şenses'in Roman adımları da olmamalı mıdır yani? Televizyonlardaki dizilerin ve her çeşit yarışmanın, Ortadoğu ve Balkanlar'a hayırlar getirmesini diliyorum.