TÜRK tiyatrosunun ve sinemasının son yarım yüzyılına damgasını vurmuş isimlerden biri olan Nedret Güvenç'in "Aşk Yoksunları " kitabını (İnkilap Yayınevi) okurken, benim de tanık olduğum o müthiş değişim sürecini yeniden yaşadım. Bu arada onun tarif ettiği kurabiyeyi yapmayı mutlaka deneyeceğim. Meğer Nedret Güvenç nasıl usta bir yazar ve ne dikkatli bir gözlemciymiş. Şimdi onun İş Bankası Yayınları'ndan çıkan "Bir Zamanlar İzmir'de" sine sarılmaya hazırlanıyorum.
Londra mahreçli haberlerde bir uzmanın Mısır firavunlarının mezarlarında bulunan şarapları tahlil ettiğini ve Tutankamon'un mezarındaki şarabın cinsinin saptandığını okurken hiç şaşırmadım. Çünkü daha önce Tom Standage'in "Altı Bardakta Dünya Tarihi" ni (Merkez Kitaplar, Çeviren: Ahmet Fethi) okumuştum. Bu kitapta yazar, bira, şarap, damıtık içkiler, çay, kahve ve Coca-Cola'nın serüveni üzerine uygarlık tarihini oturtmuştu. Asurluların birası ve Mısırlıların şarabı benim bilgi alanıma girmişti bu kitapla.
Cem Behar'ın Yapı Kredi Yayınları'ndan çıkan "Musikiden Müziğe" kitabında da 17'nci yüzyılda yaşamış dil ve müzik uzmanı Ali Ufki Bey'e (W. Bobowski) takıldım. Bu kitabın dipnotlarından öğrendiğim Meninski'nin "Thesarus" unun tıpkı basımını Simurg Yayınları'ndan alıp okumaya başlayınca da, Türkçe'nin zenginliğini yine hissettim.
Yalnızlıktan veya can sıkıntısından yakınanları anlamam mümkün değil. Kitaplar varken hayat öylesine dolu oluyor ki.