Birileri, açık açık "Asker"e siyasete müdahale etmesi için çağrılar yapıyor. Eğer Milliyet'teki haber doğru ise, bunların arasında Rauf Denktaş da var.
Milliyet'ten Barkın Şık'ın haberine göre, Rauf Denktaş, Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök'ü aramış... Telefonda şöyle demiş:
- MGK ulusal güvenlik sorumluluklarını nasıl devreder? MGK'dan suya sabuna dokunmayan bir açıklama çıktı.
Bu habere göre Org. Özkök de, "MGK'da, Anayasal sınırlar içinde bu kadarını yapabildik" cevabını vermiş.
Türkiye'de askerin siyasete müdahale etmesini açık açık isteyenlerin var olduğunu biliyoruz.
Bunlardan bazıları, emir-komuta zincirinin kırılmasını ve "Bütün Kademeler"in, Genelkurmay'dan farklı düşündüğünü bile, utanmadan yazabilmektedirler.
Türkiye'yi, darbelerle yönetilen Baas modeli bir Ortadoğu ülkesi gibi görmek ayıbı, zaten bazılarınca "Yurtseverlik" gibi sunulabiliyor.
Bir demokratik Batı ülkesinde, bir kitle gaze- tesinde, askere davetiye çıkarıldığını düşünebilir misiniz?
Burada oluyor bu iş.
Ama Rauf Denktaş'ın "Anavatan" dediği Türkiye'de, anayasal demokratik rejimin zorlanması için girişimlerde bulunması, anlaşılamaz.
İnsan, anasını kötü yola sürüklemek ister mi hiç?
Kıbrıs'ta referandum, bir demokratik süreçtir. Kabul edilir veya edilmez Annan Planı.
Dileyen "Evet", karşı olan "Hayır" kampanyası açar.
Bu, herkesin en demokratik hakkıdır. Ancak unutulmaması gereken bir gerçek var. Türkiye, 21'inci yüzyılı da, 20'nci yüzyıl gibi, kararsızlıklar, krizler ve Kıbrıs'a ipotekli bunalımlarla geçirecekse, işimiz zordur.
Türkiye, Avrupa Birliği'ne girse de, girmese de, Kopenhag Kriterleri'nde öngörüldüğü gibi, hukukun üstün olduğu, insan hak ve hürriyetlerinin kutsandığı, çoğulcu, sivil bir anayasal demokratik modeli gerçekleştirmek zorundadır.
Avrupa Birliği bize tarih verse de, vermese de "Uyum" için gerekli Anayasa değişiklikleri yapılacaktır.
"Kıbrıs'ta Çözüm" de, Türkiye'nin ve Kıbrıslı Türkler'in ufkunu açmak için bir fırsattır.
Dün de yazdım.
Artık "Ulusal Güvenlik" kavramının en temel öğesi, halkın refahı, gelişmişlik ve yarına umutla bakabilmektir.
Sürekli yoksul, sürekli muhtaç ve geri kalmışlığı kronik hale gelmiş toplumların, ne istikrara, ne de güven ortamına kavuşması mümkündür.
Ekonomik ve siyasi istikrar, toplumun "Beklentiler"ine dayalı oluşur.
Bugün Türkiye'nin beklentisi, Kıbrıs'ın çözüme kavuşturulmasına ve AB'nin müzakere takvimi vermesine kilitlenmiştir.
Denktaş'ın veya ona özenen birilerinin, askere, "Bu süreci neden engellemiyorsunuz" diye serzenişte bulunması, yurtseverlik değil, militarizm kışkırtıcılığıdır.
"Yunanistan'ı da fethederiz" diye konuşma yapabilen rektörlerin bulunduğu bir ülkede, militarizm kışkırtıcılığı, normal kabul edilebilir belki.
"Sosyalizm" diye "Bonapartizm"i siyasete sunanların bulunduğu bir ülkede, aslında her şey normal sayılabilir.
Ama gerçekler ortada.
Yunanistan AB'de ve Yunan vatandaşlarının refahı, bizim 4-5 kat üstümüzde. Kıbrıslı Rumlar da, 1 Mayıs'ta AB'ye giriyor. Onlar da, hem bizden, hem KKTC vatandaşlarından daha müreffeh.
Denktaş ve eylem arkadaşları, TC ve KKTC vatandaşlarına, krizden başka ne vaat edebiliyorlar?