Talim terbiyeyle zihnimize zerk edilmiş düşünce kalıplarını kırıp atmak kolay değil.
Tabii bu kalıpları azıcık sorgulamak bile zihinsel bir altüst olmaya katlanabilmeyi gerektiriyor.
Neden mi söz ediyorum?
Mesela...
Ensenizde boza pişiren, yedi sülalenize çile çektiren, sizi her zaman "teferruat" olarak gören sivilasker bürokrasiye ve devletlu seçkinlere ses çıkarmayıp...
Her fırsatta seçilmişleri aşağılamak; her kötülüğün kaynağı olarak siyasetçiyi görmek bu türden güçlü bir klişedir.
Öyle rahatlatıcı bir klişedir ki bu...
Düşünün, günah keçisi hemen elinizin altındadır; onu gün gelip kovalayıncaya kadar etinden, yağından, sütünden de faydalanma imkânınız da vardır!
Devlet seçkinleri ve darbeci bürokratlar bu klişeyi canlı tutmaya çalışırlar. Nihayetinde üç beş siyasetçiyi korumak üzere kimse ses çıkarmaz diye...
***
Şimdi
ETÖ davasında kararlar açıklandı ya...
(Ki belirteyim; hem mahkeme süreci hem de kararlarla ilgili çekincelerim ve Yargıtay'da çeki düzen bulacağını umduğum noktalar var.)
Belli çevreler kararlara burun kıvırıp tezvirata başladılar.
Neymiş?
Mahkeme
halka karşı işlenen suçları değil, hükümete karşı darbe girişimlerini cezalandırmış...
Yine o malum klişeye dayalı bir mantık yürütme!
Ama ne yazık ki,
samimi demokratların ve
Yurttaşlık Bilgisi derslerinden esinlenmiş biçimde "
halkçılık" denen şeyi siyaset dışı sananların gönlünü çalıyor.
***
Bu mantığa göre...
Hükümet başkadır, halk başka!
Siyasetçi başkadır, millet başka!
Sanki hükümet devrildiğinde, halkın iradesi yerle bir edilmiyormuş gibi...
Sanki darbe yapıldığında doğrudan millet baskı altına alınmıyormuş gibi...
Oysa soruyu açıkça sormamız gerekir:
Darbe kime karşı suçtur?
Cevap da berrak olmalıdır:
Halka karşı!
Ergenekon kararlarını sonuna kadar yorumlayalım, hatta kıyasıya eleştirelim. Tamam!
Ama bu çabamızı medyada yıllardır demokrat kisvesine bürünmüş ve bugün foyaları ortaya çıkmaya başlayan
sinsi otoriterlerin eline teslim etmeyelim.