Sizin de dikkatinizi çekmiştir...
Son on yılda kitapçı raflarını dolduran ve çok sayıda insanın zihnini meşgul eden "kişisel gelişim" furyasının dokunmaktan hiç hoşlanmadığı bir alan var.
Başarıdan, başarısızlıktan...
Mutluluktan, mutsuzluktan...
Egodan, egoistlikten, egosantrizmden...
Hayallerden, dileklerden, projelerden...
Bol bol söz ediyorlar da...
İçinden geçim kaygısının geçtiği konuların kapısını hiç açmıyorlar.
"Para" meselesi hep "başarı" kavramı çerçevesinde ele alınıyor!
Konu, "başarısız" çoğunluğun gündelik yaşantısına geldiğinde...
Cısss!
Daha doğrusu, tısss!
Bu kitaplara ve sık sık tv'lere çıkan gurularına bakınca, hani nasıl demeli...
Zengin ruhunu dağdan aşırırken, fakirinki sanki düz yolda şaşırıyor.
Oysa "Gelenek" bize bunun tam tersini anlatmıyor muydu?
***
Aslında hepimiz "
kişisel gelişimciler" gibiyiz.
Eğer insanı konuşuyorsak; hatta kendi kişisel dertlerimizi mercek altına almaya niyetliysek...
Bizi zincirleyen kredili hayatı; ödenmeyi bekleyen faturaları, geleceğimizi sigortalayacağını düşündüğümüz yatırımlarımızı...
Ve en önemlisi,
işimizi ve iş ilişkilerimizi...
Listenin en sonuna atıyoruz.
Laf o noktaya geldiğinde de geçiştiriveriyoruz.
Oysa modern insan
gündelik iktisadiyat içinde biçim kazanıyor.
Hepsi bir yana...
Günümüzde "
iş hayatı", neredeyse hayatın ta kendisi sayılıyor.
Düşünsenize... İş'ten geri kalana "
boş" zaman deniyor! Feci bir durum ama feci olduğunun farkında bile değiliz!
Peki
toplumların mutluluğundan söz ederken sürekli makro ekonomiye atıf yapanlar, konu insana gelince, nasıl oluyor da
mikro ekonomik gerçekleri bu kadar kolay göz ardı edebiliyorlar?
***
Arzularımızla hesaplaşmak...
Hatalarımızla yüzleşmek...
Bencil yanlarımızı fark edip çeki düzen vermek...
Hayallerimize sahip çıkmak...
Sevmek, sevilmek...
Hepsi güzel, hepsi doğru!
Ama her başarının başkalarının başarısızlığı; her mutluluğun başkalarının mutsuzluğu üzerine kurulu olduğu bir
iktisadiyatın mahkûmuysak...
Sahip olma ve biriktirme üzerine kurulu bir hiyerarşik düzenin içinde çırpınıp duruyorsak...
Aşklar bile şirketleşme tehlikesiyle karşı karşıyaysa...
Yoksulluk ile "
fazlalıktan vazgeçme" arasındaki derin farkı ayırt edemeyecek ve ikincisini seçemeyecek kadar korkaklaşmışsak...
Hangi kişisel gelişmeden söz ediyoruz Allah aşkına?