Birbirimizi aldatmayalım! Milli Eğitim hiçbir zaman iyi bir "öğretim" kurumu değildi ki, bundan sonra kötüleşeceğine inanalım!
Çünkü hedef hep halkın "eğitilmesi"; yani biçimlendirilip yönetilir hale getirilmesi olmuştur.
Müfredat "bilen" yetişkinlerden çok "itaatkâr yurttaş"lar yaratmaya göre kurgulanmıştır.
Öyle ki, bizde liseyi bitiren bir daha iflah olmaz!
En iyi dereceleri yapıp Batı'nın seçkin üniversitelerine Uluslararası İlişkiler veya Siyaset Bilimi okumaya giden gençler bilirim...
İlk ve ortaöğrenimde kendilerine papağan gibi belletilen siyasi-sosyal klişeleri tekrarlayınca hem sınıf arkadaşları hem de hocaları tarafından hafiften gülüşmelerle karşılanırlar.
Eh! Demokrasi diye bir tür totaliter rejim tarifi yapmanın; Ortadoğu'dan gelip de Ortadoğu bahsi açıldığında tiksintiyle söz etmenin; "bize biraz ülkeni anlatsana" dendiğinde, "çağdaşlık" nutukları atmaya başlamanın gerçek bir üniversite ortamında gülünmeyecek yanı yoktur doğrusu!
Toplum da gemisini kurtaran kaptan modelini seçmiş; herkes sosyal ayrıcalıkları ve meşrebine göre "öğretim" için farklı yollar denemiştir.
Bu yüzden en paspal özel okulların bile "iyi" olduğuna inanılan feci bir ortam doğmuştur.
Düşünün...
Bu toplumda hâlâ en geçerli böbürlenme ya Milli Eğitim'e az çok "yabancı" ya da "yabancılaşmış" okullardan mezun olmak üzerinedir!