12 Eylül darbecilerine hesap sorulsun, istiyorsun...
"Aman!" diyorlar, "artık çok yaşlılar!"
Susurluk'ta ne oldu, Jitem neyin nesidir, 28 Şubat'ın sorumluları kimdir; bütün bu gerçekler ortaya çıkmalı, diyorsun...
90'larda bütün toplumu sindiren faili meçhul cinayet dosyaları zaman aşımına uğramadan açılmalı, diyorsun...
Hemen itiraz ediyorlar.
Toplumu daha fazla bölmemeliymişiz; eski defterleri karıştırmaya ne gerek varmış; temiz sayfa açıp oradan başlasak daha iyi olmaz mıymış.
***
Yine de eskiye göre gelişme var.
İşkencecilerin, darbecilerin, devlete sırtını dayayan mafya bozuntularının medyadaki eski destekçileri artık açıktan açığa ve siyaseten destek çıkamıyor onlara.
İtirazlarını pek "
hümanist" bir dille yöneltiyorlar.
İyilik timsali havalardalar.
Kapatılanlar "
ayıp" olsa, örtülmesi haktır, insanlıktır! Oysa bunların hepsi
kötülük!
Bu topluma karşı yapılmış en gaddarca kötülükler!
***
Bu
numaraların yutulacak tarafı yok.
Ama...
Özellikle ülkenin batısında yaşayan, öğrencilik yıllarını okul-dershane-sınav üçgeni arasında limon gibi sıkılarak geçirmiş
gençler ne yapsınlar!
12 Eylül konusu mesela...
Anne babaları ya gerçeklik duygusunu bozarak ve azıcık da "hah, biz ne günler gördük, sizin yaşadıklarınız bir şey mi" kıvamında bir böbürlenmenin içine düşerek anlatmış o zamanları...
Ya da
Marmaris'teki yaşlı amcayı sevimli bir ressam olarak göstermeyi tercih etmişler.
***
Geçen gün bana "
güzel kelimelerin gücü" hakkında sorular soran edebiyat öğrencisi genç arkadaşıma...
"
Güzel kelimelerden, hele güzel kavramlardan çok korkarım" dedim; "
Bazen arkalarında öyle çirkinlikler, öyle yalanlar ve kötülükler saklarlar ki!"
"
Barış... barış" diyerek sürekli savaş kışkırtılan bir toprağın çocuğu olduğu için çarçabuk anladı beni.
Yine de ona bir
12 Eylül hikâyesi anlatmadan yapamadım.
O dönemde Diyarbakır hapishanesinde yatmış olanlar anılarında hapishane doktoru asteğmene özel bir yer ayırırlar.
Dr. Orhan Özcanlı.
İşkence gören tutukluları ekmeğin üzerine krem deterjan sürüp yedirerek tedavi(!) edişi ve veremli mahkûmların balgamlarını yemeklere karıştırması türünden uygulamaları nedeniyle
Dr. Mengele derlermiş ona.
Sonraları Ankara'nın tepelerinde pek ünlenmiş, en "
Baba" siyasetçilerin dostu olmuş ve bir hastane kurmuştu.
Sonradan iflas edip kapanan hastanesinin adı neydi, peki?
Sevgi Hastanesi...
Düşünebiliyor musunuz...
Sevgi!
Bu kadar
gaddar ve sahtekâr bir yakın tarihle hesaplaşmadan
güzel bir geleceğe yürümek mümkün mü?