İki yıl aradan sonra Viyana'ya tekrar gidip hem yaptığı evleri, hem de eserlerinin sergilendiği müzeyi bir kez daha gezince kesinkes anladım ki...
Meczup sanılan bir Mecnun'du o!
Bohem sanatçı kisvesine bürünmüş dervişti!
Modernliğin içindeki "çılgınca" yanlışları anlatabilmek için çılgın işlere imza atmıştı!
Friedensreich Hundertwasser'den söz ediyorum.
Tuhaf bir isim değil mi?
1928'de Viyana'da Friedrich Stowasser adıyla dünyaya gelmişti ama sonra kendi adını ve soyadını kendisi tayin etmişti. Adı ve soyadını birlikte yorumladığımızda şöyle bir anlamla karşılaşıyoruz: "Barış krallığının pınarları."
***
Yıllar önce
"naif" havalı resimleriyle tanımıştım
Hundertwasser'i.
Eğri büğrü çizgiler, daireler, kubbeler, portakal renginde akan dereler,
çılgın kırmızılar, yan yana sıralanmış yamuk evler ve gözler,
müthiş etkili gözler...
Sonra günün birinde Viyana'ya yolum düştü. Onun mimarlığa soyunup yaptığı evlerin önünde
çocuksu bir heyecana kapılan turist kalabalıklarına tanık oldum.
Gerçekten de etkilenmemek imkânsızdır!
Öyle ya! Bu
emperyal şehrin neredeyse militer görkeme sahip binaları;
Otto Wagner mimarisinin
Art Nouveau esintileri,
Adolf Loos'un minimalist çizgilerinin orta yerinde
Hundertwasser'in evleri ve kaldırımları başka bir evrene ait gibidir.
Hem şaşar kalırsınız hem de alttan alta büyülenirsiniz.
***
Yanlış anlaşılmasın!
Bu eşsiz sanatçının yaptığı çocukluk veya bir tür
Disneyland arayışı değildi.
Hayır! Hayır!
O maneviyatını kaybetmiş modern dünyanın
simetriye ve tek tip mimariye sığınarak asla huzur bulamayacağına inanan bir eylemciydi.
Ne diyordu
Hundertwasser?
"İnsanlar yediklerinin, içtiklerinin, giydiklerinin kendilerini tarif ettiğini sanıyorlar. Oysa asıl önemli olan
nasıl bir evde oturduğumuzdur.
Evlerimizi gerekirse kuralları çiğneyerek biz, kendimiz yapmalıyız. Ruhumuz nasıl rahat ediyorsa öyle!"
Bunun için yapılacak ilk iş ise
"kökene" dönmek, düz çizgiden ve simetri hastalığından kurtulmaktı!
İnsanın uydurduğu bir hapishaneydi düz çizgi! Evrende yoktu.
***
Yolu Viyana'ya düşen herkesin üşenmeyip
Kunsthouse müzesini gezmesini isterim.
Meraklısını da uyarayım. Müzenin en üst katında yer alan ve 6 Kasım'a kadar sürecek özel bir sergide
Hundertwasser'in ekolojik vizyonunu ortaya koyan çalışmaları da sergileniyor.
Ne yalan söyleyeyim, bu sefer
Kuntshouse'dan çıkmak istemedim. Üç saatin nasıl geçtiğini anlamadım.
Mest oldum.
Resimlerinin tarifi zor manevi etkisi bir yana adına uygun olarak müzenin her yanına yerleştirilen minik su kaynaklarından gelen şırıltılar içimi yıkadı.
Ve dışarı çıkıp ağır ağır yürürken
Hundertwasser'in şu sözü zihnimde çınlayıp durdu:
"Düz çizginin Allah'ı yok!"