Türkiye'de aydınların diline pelesenk olmuş bir siyaset palavrası vardır.
Farklı ifadelerle dile getirilir.
Bazı mızmızlar "liderlik değil, ekip çalışması önemlidir" der.
Demokrasinin esasında temsil ve vekalet ilişkisi olduğunu kavrayamayanlar kalkar "demokrasi liderlerin değil, projelerin rejimidir" diye parlak laflar eder.
Kimileri de gerçek liderin kim olduğunu kamuoyundan saklamak için "eşbaşkanlık" veya sürekli değişen başkanlar sistemi diye bir şey uydurur.
Oysa liderlik sadece otorite kurumu değildir.
Lider, kitleyle siyasetin el sıkıştığı; yani bir toplumsal kontratı "cisimleştiren" kişidir.
***
Hatırlayacaksınız, dünkü yazımda...
AK Parti mitinginden söz ederken kalabalığın
doğrudan Erdoğan'a kilitlenişini aktarmış ve demiştim ki...
"Sanki onunla tek tek ve gayet kişisel bir kontrat yapmaya gelmişlerdi."
Siyaset düşünürlerimizin analizlerinde ihmal ettikleri çok önemli bir noktadır bu.
Proje mi?
Evet! Projeleri ister ve sever insanlar.
Vaatler mi?
Evet! Vaat yoksa, siyaset de yoktur.
Ama bütün bunlar için
kitle bir sözleşme tasavvur eder.
Örgütler, partiler, ekipler kitleleri
militanlaştırırlar ama asla sözleşme yapamazlar.
Lider ve liderlik işte bu noktada önem kazanır.
***
Yani
kitle lidere doğru elini uzatırken, gerçek bir lider de kitleye elini uzatır.
Yani bu duyguyu yaratır bu duyguyu zihinlerde cisimlendirir.
Şimdi burada durup
siyasi liderlerimizi değerlendirelim.
Başbakan Erdoğan bu konuda çok başarılı. Hele bir mitingdeyse, neredeyse tek tek her dinleyicisine
"dokunuyor" sanki...
İzmir'de bu duygusal etkinin oluşumunu Başbakan'ın keskin muhaliflerinde bile gözlemledim.
Kemal Kılıçdaroğlu bir
"sözcü" olmakla
"lider" olmak arasında
arafta kalmış gibi...
O yüzden kalabalığın kendisine uzattığı eli tutmakta
ya geç kalıyor ya da erken davranmış ve eli havada kalmış oluyor.
Devlet Bahçeli'ye gelince...
İdeolojik lider değil belki ama gerçek bir
örgüt lideri.
Fakat bu onu
kitle lideri olmaktan uzaklaştırıyor. Kendisine uzanan elleri tutmaktan sanki
çekinir gibi bir hali var.