Sabah erken bir vakit! Panjurun arasından sızan güneş "kalk" dedi bana, "uzatma! Bugün buradayım, yarın yokum!"
E, kış güneşi tabii!
Toparlandım hemen!
Çünkü hâlâ Cahit Sıtkı'nın şiirindeki çocuk gibiyim. Üç mevsim güneşin seyrine dalan, kışın güneşin özlemiyle camların buğusunu yalayan çocuk gibi...
Ama hissettim ki, ne Boğaz kıyısı çekiyor şimdi beni, ne de Suadiye'nin denize inen ağaçlıklı sokakları...
O halde ver elini Sapanca dolayları; Maşukiye, Kartepe civarı!
Kaçmaz çünkü bu güneş! Kaçırılmaz onun insana umut veren neşesi!
***
Çok zaman oldu oralara gitmeyeli!
Hep okuyorum;
"İstanbul'a yakın kafa dinleme mekanları";
"kahvaltı keyfinin ve alabalığın adresi",
"Günübirlik kış sporları için tek rota" başlıklı yazılarda hep
Kartepe, Maşukiye adları geçiyor.
Ama malum, ben gaza basınca her seferinde kendimi Balıkesir'den aşağıda, Ege'nin kıyısında buluyorum!
Bu kez tuttum kendimi!
Darıca feribot iskelesine sapmadım.
Gebze, Hereke derken 50 dakikada İzmit'i geçtik.
Maşukiye tarafına yaklaşınca havaya
tatlı bir ferahlık hâkim oldu.
Yanımda "Kafa Dengi"
Selahattin Yusuf da var. Ormanlık tepeleri ve aralara serpiştirilmiş evleri görünce yüzü gülmeye başladı.
Ne de olsa Trabzonlu! Oraları andıran her görüntü karşısında kalbindeki çocuk sevinçle ellerini çırpıyor!
***
Kartepe'ye çıkan yolun başındaki kayak malzemeleri satan dükkânlar hareketliydi.
Bizim işimiz yok kayakla, şunla bunla!
Bize azıcık güneş, hani biraz kızarmış ekmek, peynir, zeytin ve sohbet yetecek!
Tepeye çıkan yol düzgün. Tatlı virajlarla yukarı doğru kıvrılıyor.
Buraya asıl
ıhlamurlar çiçek açmışken gelmek gerek! Yer gök ıhlamur ve kestane ağacı!
"Ah Haşmet, nasıl ihmal edip onca sene uğramadın bu güzel yerlere!" diye içimden dövündüm tabii.
***
Yolun 6'ncı kilometresinde
Manzara Restoran'da durduk. Yamacın ucunda ahşap bir dağ evi bu restoran!
Manzarayı sözcüklerle anlatmak imkânsız, görmek gerek. Boydan boya camla kapatılmış terasındaki masalardan birine oturduğunuzda
kanatlanıp Sapanca Gölü'ne uçacakmış gibi hissediyorsunuz.
Masa, deseniz;
süt ekşili çırpılmış yumurtayı, kıvamı enfes tutturulmuş mıhlamayı ve durmadan tazelenen tavşan kanı çayları söyleyip keseyim de, okurken yutkunup durmayın!
Ama asıl güzel olanı muhabbetti! Bir de restoranda tanıştığımız
Sakaryalı öğretmenler grubunun dost sıcaklığı!
***
Artık
"tatlı bela" mı, yoksa tatsız mı, karar veremediğim
futbol yorumculuğumuz da var ya!
Maça yetişmek için erkenden kalkmak zorunda kaldım.
Kartepe'nin tepesine gitmek başka sefere kaldı!
Dönüş yolunda, Sapanca gişelerinden otoyola girerken batmakta olan
kış güneşine göz kırptım ve kendime dedim ki...
Allah sağlık verirse, baharda buralara sık sık gelirim, beni kimse tutamaz!