Modern "hoşgörü" kavramı ay gibi! Bir yüzü hep karanlıkta kalıyor! Öyle ya, bugün hoş gören yarın görmeyebilir. Eşitsiz bir ilişkiye dayanıyor hoşgörü. Gören, görülene "hoş" bile olsa tepeden ve biraz kibirle bakıyor. Birlikte yaşamanın ve birbirimize katlanmanın daha hoş bir yolu bulunmalı!
***
Ama başka bir "hoş görme" daha var! Hani
"yaratılanı hoş gör, yaratandan ötürü" düsturundaki!..
Ne yazık ki, modern "hoşgörü"yle karıştıranlar var. Üstelik bu yanlışa tasavvuf uzmanı sayılan kimi kişiler de düşüyor da şaşırıyorum. Oysa söz konusu görme biçimi asla "katlanma", "tolerans" veya "kabullenme" anlamına gelmez. Bu görme biçimi müşfik görünüşlü kibire değil, en derindeki hikmete vurgu yapar! Çünkü ona göre
"varlık" bütün zenginliği ve çeşidiyle anlamlı, dolayısıyla "hoş"tur.
***
Hiç dikkat ettiniz mi? Çay ile kahvenin can sıkıntısıyla ilişkileri çok farklı! Çay sıkıntıyı çekilir kılıyor. Üst üste çay içerek tatlı tatlı sıkılmaya devam edebilirsiniz ama kahve can sıkıntısıyla sanki kavgalı. Keyif seviyor kahve. Ya da sıkılmayı bir yana bırakıp çalışmamızı istiyor. Çalışırken kahvenin eşliğine diyecek yok!
***
İnsan kahveyle kendini, çayla dünyayı seviyor.
***
Sevilmek güzelleştirir insanı. Kesindir bu. Ama güzel olduğunuz için sevileceğiniz noktasında bir kesinlik yoktur.
***
Ne işle uğraştığını soruyorum... Kısık bir sesle ve çok bildik bir meslekten söz ediyormuş gibi karşılık veriyor: "Bekliyorum." Ardından bakışlarımı fark edip sakin bir gülümseyiş eşliğinde "bilir misin, nasıl yorucu bir iştir" diyor... Sonra öğreniyorum; sevdiği kız yıllar önce okumaya büyük şehire gittiğinden beri yarı deli, yarı akıllıymış. Kasabanın meydanındaki bu kahvede öğleden sonraları oturur, beklermiş!.. Oradan ayrılmak üzere minibüse binmeden önce yine kahveye uğruyorum. Yine oturuyor. Önünde boş bir çay bardağı. Şakaklarındaki kırlaşmış saçlara bakıyorum. Ne çok zaman geçmiş demek ki! Ama ya hali tavrı, oturuşu... Bu nasıl bir kararlılıktır! Ürperiyorum. Karşımdaki şey delilik mi? Evet! Ama ne yalan söyleyeyim, basbayağı aşk var duruşunda!
***
Hayal kırıklığı! Tut beni, der sevgili, düşüyorum! Oysa onu
uçuyor sanmış, öyle sevmişizdir.
***
Aşk ne
sempatik ne de
empatik bir şeydir! Flörtten değil, aşktan söz ediyorum. Birini sevimli bularak, kendinizi onun yerine koyarak âşık olamazsınız. Ama mutlaka
telepatiktir aşk. Yani zihniniz uzaklık tanımaksızın hep onun zihninin yanında, hatta "iç"indedir.
***
Dikkat! Birlikte yemek... Bazen birlikte düşünmek, birlikte hissetmek ve hatta sevişmek gibidir.