Şurası kesin...
New York'ta Beş Minare bayram ziyareti sohbetlerinde de ezici üstünlüğe sahipti.
Eh! Normal!
Hatta bu film sayesinde erkekler bir araya geldiğinde hemen ortama hâkim olan "Ne olacak Cimbom'un hali?" türünden futbol geyiklerini bir yana bırakıp dişe dokunur konularda laflıyor olmamızı sevindirici karşılamalıyız!
Fakat filmin sinema salonlarındaki manzarası insanın biraz tuhafına gidiyor doğrusu!
Çünkü bu manzara "istila"yı andırıyor.
***
Hatırlayın,
383 kopyayla tam 700 salonda gösterime girmişti film.
Ülkede zaten
1100 civarında sinema salonu var. Ama bu sayı yanıltmamalı! Kaç salonda doğru düzgün film seyrediliyor, asıl orası önemli.
New York'ta Beş Minare daha ilk haftasında işte o salonların neredeyse tamamını kendine kapattı!
Oturduğumuz yerden kızmak çok kolay!
Ama
12 Milyon dolar harcayarak film yapan bir ekibin ürünün pazarlama ve satışı noktasında agresif olmak yerine
"oluruna bırakma"yı tercih etmesi saçma olmaz mı!
***
Kaldı ki,
medyatik bombardıman ve hikâyesinin yarattığı merak yüzünden geniş kesimler "Beş Minare"yi hemen seyretmek istiyordu.
O nedenle çok salonda gösterime girmek sadece yapımcının cebini çabuk doldurmak açısından değil, seyirci tatmini açısından da anlamlı!
Fakat bir nokta var ki...
Orası soru işareti!
Düşünün, bir film 700 salonda birden gösterime girince öteki filmlere ne oluyor?
Mesela
"Beş Minare"yi onca kalabalığa rağmen ilk haftada yer bulup izleyebildim.
Ama geçtiğimiz üç hafta boyunca görmek istediğim bazı filmleri göremedim!
Gazete haberlerine bakılırsa vizyona girmişler ama kim bilir hangi ücra köşede!