Yeni serilmiş tertemiz bir çarşafın üzerine uzanıp uykuya dalıyorum, öyleyse varım.
***
Kimim ben? Nereden geldim, nereye gidiyorum? Neden yok olacağım? Hayatta ne işim var?.. Bu soruları başınızı yastığa koyduğunuzda gözlerinizi uyku için yummadan önce bir sorun bakalım kendinize... Sorun da görün bakalım, hiçbir "yurttaşlık bilgisi"nin cevaplamaya yetmediğini... Hangi politik broşür, hangi "kimlik siyaseti" ve toplumsal aidiyet duygusu böyle bir soruyu mertçe ve cepheden göğüsleyebilir?
***
Hep unutuyoruz: Romeo ve Jülyet yeni yetmeydi... Yani çocukluğun o asude ve korunaklı neşesinden henüz çıkmış ve belirsiz bir geleceğe doğru "fırlatılmış" olmanın hüznüyle birbirlerine tutunmuşlardı!
***
Aşk... Bir tür ergenlik hali... Âşıklarla ergenler o yüzden mi birbirlerine benziyor? Ah insanı elden ayaktan düşüren o heyecan!
***
Şehri bırakıp doğaya, bağa, bahçeye gidenlere imreniyorum. Ben yapabilir miyim bunu? Sanmam! Ben bir limon ağacım olsun istemiyorum. Ben limon ağacı olmak istiyorum.
***
Sükut ya cehaleti saklamaya ya da şiddetli bir patlama için öfke biriktirmeye işaret ediyor. Ya sükunet?.. Sükut, sükunetle ilişkisini kopardı! Oturup sırf bunun için ağlayabilseydik keşke!
***
Eski uygarlıklar, eski uygarlıklar deyip duruyoruz. Ee, nedir bunlar? Sadece insanlık tarihinin "kilometre taşları" mı? Müzelerde, ören yerlerinde bizi heyecanlandıran şey "eski insanların neler yapabildiklerini hayranlıkla " izliyor olmamız mı? Hayır! Bence bu ilgimizin derinliğinde pek dile getirmeyi sevmediğimiz bir ürperti var! Çünkü eski uygarlıklar onca görkeme, tekniğe ve bilgiye rağmen gün gelip düşen bir Concorde uçağına benziyor. Arkeologların bulup çıkardıkları tarihsel kalıntılar aslında "enkaz"ın parçaları...
***
Cumartesi günkü yazımın başlığında "yaşamın özü sağlık mı?" diye sormuştum. Derdim "sağlıklı yaşam" modasının Dr. Mehmet Öz gibi gurularının gözümüzden kaçırmaya çalıştığı bir gerçeği vurgulamaktı!.. Dünyaya gelmek, bir anlamda ölüme doğmaktır. (Filozof Heidegger'e de bir selam çakmalı tam bu noktada!) Birgün mutlaka öleceğimiz için hayat anlamlıdır. Ölüm, soğuk ve uzak bir gerçeklik değildir, yaşamın orta yerindedir; kıpır kıpır, capcanlı bir gerçektir.