Gündelik hayatta da, doğada da aynı şey geçerli! Vazoyu ne yapıp edip kırmayacaksın, yapıştırması çok zor oluyor.
Dengeyi bozmayacaksın, bir daha düzelmiyor.
O zaman ne bol keseden umutlanmak bir işe yarıyor, ne de medyatik hassasiyetler durumu kurtarıyor.
Aslına bakarsanız o devasa ekolojik ve insani sorunların altında bu kadar yalın ve çırılçıplak bir gerçek yatıyor.
Şu sevimli fok Badem var ya, onun öyküsü her şeyi anlatıyor!
***
Badem
"Akdeniz foku" denilen türün bir üyesi. Koca Akdeniz'de sayıları 300 civarında.
Soyları hızla tükeniyor. Çünkü bu hayvanlar ıssız koylar, kayalıklar ve deniz mağaralarında yaşıyorlar. Öyle kaç koy, kaç kayalık kaldı ki! Tükenişlerinin bir başka nedeni de aşırı hoyratlaşan endüstriyel balıkçılık ve deniz kirliliği..
Bizim Badem 4 yıl önce yaralı halde bulunmuştu.
İşadamları, denizciler, bölge ahalisi, hayvanseverler ona sahip çıktılar.
Foça'da rehabilite edildi. Sonra Gökova körfezine salındı. Kışları Ege adalarında dolaşıp yaz gelince
onun için yapılan 50 metrekarelik kafes havuza sığınıyordu.
***
Bu yıl kafesine erken alındı Badem.
Neden mi?
Mart başından beri Gökova körfezindeydi
Badem. Artık olgun bir fok olmuştu ve hafifçe asabiydi. Ondan mı, yoksa modern insanın amaçsız zalimliğinden mi bilinmez,
taşlı sopalı saldırıya uğradı.
Erkenden kafese almak zorunda kaldılar.
Hayat mı bu? Doğa mı? Ekolojik sistem mi?
Hiçbiri değil!
Son gelen haberlere bakılırsa, sıkıntılar bu kadarla da sınırlı değil.
Badem'in aylık beslenme gideri 10 bin TL'yi geçiyormuş. Ne yapsın! Bizim ekonomimize göre oluşmuş bir yaratık değil ki! Kaldı ki, bizim iyi niyetli fakat yetersiz örgütlenmelerimizden
ve işin içinden bir türlü çıkamayan hassas kalplerimizden ona ne!
Bakın
Badem'in trajik öyküsüne...
Sonra da dünyanın geldiği noktaya
"ilerleme" deyin bakalım, diyebilirseniz!