Büyük şehirlere kulak versek...
Acaba bize şunu diyor olabilirler mi?
Ey insan bu kadar koşuşturuyorsun da, nereye? Hem bak bunca hız, bunca telaş vaktinin çoğunu trafikte harcamanı engelleyemiyor!
Düşünsenize...
İstanbul'da işe veya okula gidip gelenlerin artık günde iki veya üç saati trafikte geçiyor.
ABD'deki bazı şehirleri ölçü alıp "biz gene de fena değiliz" diyerek teselli bulabilir miyiz, bilmiyorum. Çünkü "rush hour" denen işe varış ve işten çıkış saatlerinde trafikte kaybedilen vakit günde 4.5 saate çıkmış oralarda.
İngiltere'de çok yakınlarda tamamlanan bir anket çalışması ise toplu ulaşımın da bu problemi çözemediğini; metroyu kullananların % 48'inin çok zaman kaybetmekten şikâyetçi olduğunu ortaya koydu.
***
Baktım,
arife günü öğleden sonra...
İstanbul'un bütün caddeleri boşalmıştı.
Ama şehirlerarası bağlantı noktaları felç geçiriyordu. Kuyruklar oluşmuştu.
Sanki koca şehir bayramı fırsat bilip uzaklaşmak isteyenlerin yakasına yapışmış bırakmıyordu!
Peki biter mi trafik derdi?
Trafikte kaybedilen zaman azaltılabilir mi?
Bir çözümü var mı bu işin?
Tablo şu...
İyileştirmeler olabilir!
Belki dijital haberleşmenin gelişmesi ve
evinden, kafeden, parktan işini yürütebilme imkânlarının artması "yoğun saatler"in ortadan kalkmasını sağlayabilir.
Ama
mutlak çözüm yok!
Çünkü trafik ve şehir ayrılmaz ikili.
Şehirde yaşamak demek, her çağda trafikle haşır neşir olmak anlamına gelecek!
***
Bence eveleyip gevelemek yerine gerçeği kabullenmek zorundayız.
Ya çekip gideceğiz bu şehir hayatının orta yerinden...
Ya da trafiğine, bekleyişine, kayıp zamanlarına alışacağız. Hatta o saatleri bizim için bir kazanç haline getireceğiz. (
Kritik nokta bu işte!)
Başka yolu yok!
Şehir trafiğini geride bırakacak bir hayat tarzını seçenler bütünüyle şanslı insanlar mıdır, emin değilim. Ama şu açık ki, herkesin yapabileceği bir şey değil.
Zaten kalabalıklar şehir dışına kaçtığında, oraların da şehirden farkı kalmıyor.
(Bodrum'u Ağustos ayında gördünüz mü hiç? Trafik kilometrelerce tıkandığında gülseniz bir türlü, ağlasanız bir türlü!)
Esas mesele şehirde ve hatta trafikte geçirdiğimiz saatlerde!
***
Hani diyorum ki...
Madem bir an önce evimize veya işimize gidemiyoruz...
Mesela kulağımızdaki mp3 dinleyicisinde veya arabamızın müzikçalarında durmadan harcıalem müzikler döndürmek yerine...
Kendimize bir hedef koyup biraz daha dişimizi sıksak!
Klasik Türk Müziği'ni öğrenip derin bir zevk alacak hale gelme hedefi mesela...
Ya da
Beethoven dinlemek...
Üç ay sonra nerede
Apassionata'nın notalarını işitsek,
"hah, işte Beethoven'in piyano sonatı!" diyebilecek seviyeye gelmeyi hedeflemek!..
Toplu ulaşımda oturarak gitme imkânımız varsa...
Uykudan önce asla okumayacağımız temel kitapları yanımıza alıp ders çalışır gibi okumak...
Fena mı olur?
En azından bazılarımız için harcanan vakit, kazanılan vakte dönüşmez mi?