Karnıyarık, pilav, cacık... Begonvillerin dev ağaçlara dönüştüğü, palmiyelerle iğdelerin birbirine karıştığı bir sokakta küçük kara tahtaya tebeşirle çiziktirilmiş bu üç sözcük çıkıyor karşıma! Tokları bile sofraya oturtacak kadar baştan çıkartıcı bir yaz günü öğle mönüsüdür bu... Ama durmayıp yürümeye devam ediyorum. İçimde birdenbire canlanan çocuğu susturuyorum. Dışarıda koştururken karnı acıkınca eve koşan ve terli terli sofraya oturan ve karnıyarığı hemen pilavın üzerine boca eden çocuğu... Şimdi lokantaya girip bu yemekleri ısmarlamanın ve hayatla nedense erkenden bozuşmuş, gülümsemesi bile hüzünlü o küçük çocuğu geri çağırmanın ne anlamı var? Yürü git, diyorum kendime! Yürüyorum.
***
Güzel yazlar geçirdiğim Bodrum'u yıllar önce bırakmıştım... Ben hep ayık, o hep sarhoş! Bu ilişki sürmeyecekti, belliydi! Bir akşamüstüydü, o meşhur tepede durup arabayı kenara çekmiş, beyaz evlere, kaleye ve akşamın yavaş yavaş denizin üstüne çekmeye başladığı eflatun örtüye son kez bakmıştım. Güçlü bir vedaydı, keskin bir çizikti, izi kaldı. Gazlayıp uzaklaşmış ve iki yıl önceki kısa uğrayış dışında bir daha gelmemiştim. Şimdi birkaç gündür Bodrum'dayım ve soruyorum kendime. Yeniden hayatıma girebilir mi Bodrum? Bilmiyorum. Ben çok değiştim. Fakat o benden de çok değişmiş!
***
Ne vurucu ama nasıl da sakince anlatılmış bir sahnedir o! The Closer'daki sahneyi söylüyorum... Hani adam banyoda tıraş olmaktadır. Kadın arkasından yaklaşır. "Ne yapıyorsun?" diye sorar adam. Kadın "seni bekliyorum" der. Ama erkek bir yanlış yapar, üsteler: "Neyi bekliyorsun?" İşte o zaman... Sırılsıklam âşık kadın gerçeği itiraf eder: "Beni terk etmeni..."
***
Aşk bekleyiştir. Önce sevgilinin gelmesini beklersiniz. Sonra ağır ağır "yol"a gelmesini... Sonra da ağır ağır hayatınızdan çıkıp gitmesini...
***
Aşka benzer beraberliklerle aşk ilişkileri arasında temel ayrım çizgisi tam burada çizilir: Aşka benzer beraberlikler hemen geleceği garantiye almak üzere planlamaya başlar. Oysa aşk korkar gelecekten...
***
Neden insanlar Facebook gibi internet sitelerindeki dosyalarına birbirinden gösterişli tatil fotoğraflarını koymayı tercih ediyorlar? Hep önde sıcacık bir gülümseme ve gözlerdeki gerçeği gizleyen kocaman gözlükler, fonda ise masmavi bir deniz... Ya da yurtdışında sokaklarda dans ederken, "çocuklar gibi şen"ken verilmiş pozlar... O sırada kendilerini güzel ve mutlu hissettikleri ve bu da fotoğraflara yansıyor diye düşündükleri için mi bunları tercih ediyorlar? Emin değilim... Yoksa amaç bir tür "beceri" gösterisi mi? Hayatın tadını çıkartabilme, eğlenebilme becerisi... Malum, eğlenebilmek doğallığını kaybedeli çok oldu. Modern kültürde bir tür beceri, hatta başarı sayılıyor!