Bir mail...
Genç bir adam (herhalde zamanında aşk meşk, ilişkiler üzerine çok yazmamdan cesaret alarak) diyor ki... "Haşmet Ağabey, kız arkadaşımı çok seviyorum ama ilişkimizde bir tuhaflık var. Sanki biraz arkadaşlarımıza nispet olsun diye; biraz da ailelerimize hoşluk yapmak için birbirimizi seçtik . Bu noktayı açayım: Arkadaşlarımız hep bizi kıskanır ailelerimiz ise bizi birbirimize pek yakıştırır. Peki birbirimizi istiyor, seviyor muyuz?
Dilim varmıyor ama ağabey...
Bir yamukluk var bu işte!"
İtiraf edelim ki, genç adamın söyledikleri pek yaygın bir durumun ifadesi.
***
Günümüz flörtleri fena halde tv şovların ı andırıyor.
Çiftler sanki ilişkilerine konuk gelmiş ler.
Oradalar, o uzun koltukta, o masanın çevresinde, seyircinin karşısında...
Pek hoşlar...
Pek oyuncular...
Ama reytingler alındıktan, hoş beşten sonra veda edilecek, ışıklar kapanacak...
Ve şov bitince herkes kendi yoluna gidecek!
Şimdilerde pek moda olan " an'ı yaşamak " denilen şey de bu anlama geliyor zaten.
Şovdan öncesi ve sonrası yok!
Taraflar için " seyirci "nin gözbebeklerinde beliren ışıltı ve onay veya hasetkıskançlık ilişkilerinin karakterinden daha değerli!
***
Bir dakika!
Magazin ünlülerinin seviyeli beraberliklerinden falan değil sokaktaki insanın beraberliklerinden söz ediyorum. Yanlış anlamayın!
Yeni yetmeler de, "doğru erkek yok" diye sızlanan olgun kadınlar da, hoşuna giden her kadına sevdalanan yaşını başını almış adamlar da...
Hepsi kafasını " seyirci "ye takmış durumdalar.
Hani nerdeyse " piyasa " olmasa kimse bu işlerin sıkıntısını çekmeye yanaşmayacak! "
Hakkımızda ne diyorlar? "
"Nasıl görünüyoruz? "
"Birbirimize yakışıyor muyuz? "
"Bizi beğeniyorlar mı?"
Bu sorular önemli...
"Onun hakkında ne biliyor, neyi seviyorum?" "Onu gerçekten seviyor, yokluğunda yanarcasına özlüyor muyum?" sorularının cevaplarına ne demeli peki!
Geçiniz...
***
Toplum da bir sahne olarak algılanıyor şimdi.
Sahnede bir " yer "in varsa, ilişkide de " yer "in var.
Rolün, repliğin, sahneye koyacak bir hikayen varsa eğer...
O zaman sana " Sen aşıksın arkadaş " diyorlar...
Gerçek olup olmadığı kimin umurunda...
Hikaye ve rol daha önemli.
Zaten işler sevmeksevilmek üzerinden bozulmuyor artık.
Hiçbir ilişkinin sahici bir "özel"i yok...
Her şey toplum sahnesinde olup bitiyor.
O yüzden kimlik çatışmaları mahvediyor bütün ilişkileri!
***
Bir başka genç adamı hatırlıyorum şimdi...
Bir dostumu...
Çok sevdiği kadın her şeyin kötüye gittiği bir gün ona en sert, en acımasız biçimde soruvermişti; manda kasa Mersedesi'ne çarpmış Doğan görünümlü Şahin'in içinden çıkan mahcup adama seslenen bir kodaman gibi...
" Kimsin sen ya! "
Dostum yutkunmuş, tutulmuş, sonunda mırıldanmıştı...
"Ben " demişti; " sevgilin... "
Ama öyle bir kimlik yok ki!
Sevgili...
Bir süs bu...
Yeniyetmelerin ağızlarındaki şekerli sakız.
O kadar!