Garson metal bir tepsinin içinde bir bardak su ve kahve bırakıyor masama. Su bardağının içinde yüzen minik limon dilimine bakıyorum. Dış kenarı sarı çizgili güzel mi güzel bir kelebek kanadını andırıyor.
Ya kahvenin kokusuna ne demeli?..
Öyle güzel, öyle diriltici!
Akşam trafiğinden kaçmışım oysa...
Bir ara sokakta, apartmanlar arasında, iki kestane ağacının altındaki masaya oturmuşum.
Derken...
Birdenbire...
Biraz ötedeki caddeden gelen araç gürültüsünü işitmez oluyorum.
Gündelik koşuşturmacanın tatsız ayrıntıları siliniyor. Mecburiyetlerimin hapishanesinden çıkıp gidiyorum.
Bardaktaki su, zemzem şimdi!
Kahve kokusu esmer bir boynun kuytusu gibi!
Çevredeki beton yığınları yok oldu, sanki bir bahçedeyim.
Ama bu küçük mucizeler normal!
Çünkü biliyorum; onca yoldan, en olmayacak saatte bu sokağa buradaki güzel hatıralarım resmigeçit yapsın diye geldim ben.
***
Ne diyor bu adam, demeyin!
Anlatmak istediğim şu ki, bir şeye, bir yere, bir canlıya nasıl ve niçin baktığımız önemli asıl!
Nereye baktığımızın değil, orada ne gördüğümüzün değeri var!
Ama bu gerçeği çoğu zaman unutuyoruz.
Epey önceleri benimle yapılan bir röportajda "Beyoğlu'nun pis, çamurlu, sidikli sokaklarında kutsalın ve bilgeliğin izlerini buluyorum" demiştim de...
Bazıları "haydi canım sen de" diyerek yaklaşmıştı bu sözlerime.
Neye, nasıl baktığına bağlı oysa...
Hadi lafı uzatmayayım, hep size anlatmak istediğim hikayenin tam sırası...
***
Mecnun sokakta yere çökmüş bir köpeği sevip öpüyormuş.
Sanki tavaf ediyormuş köpeğin etrafında, bir yandan da eliyle şerbet içiriyormuş köpeğe.
Adamın biri bunu görünce gelip " ey sersem Mecnun " demiş;" bilmez misin ki, köpeğin ağzı pistir, kıçını bile ağzıyla temizler ."
Sonra ne kadar çirkin, kötü yanı varsa köpeğin sayıp dökmüş.
İşte o zaman yerinden kalkmış Mecnun.
Adama bakmış.
"Sen nereden bileceksin, oysa bir de benim gözümle görsen şu köpeği! O Leyla'nın köyünün bekçisi ! O benim dert ortağım! Aslanlara değişmem Leyla'nın köyünün köpeğinin bir kılını!"
***
Gelip geçmemek, durup bakmak gerek...
Bakıyorsak görmek, görmesini bilmek gerek...
Ve bakınca sadece şekli görüyorsak...
Bakınca hayatın ayıplarından ötesine geçemiyorsak... Yazık bize!
Bakmak, sevmek demek çünkü .
Bakmak, düşünmek ve dünyayı yeniden kurmak demek!