Gece... Ön konsoldaki dijital saatte 01.44 yazıyor. Bu saatte yolcu otobüslerinden başka araç yok yollarda! Ya da öyle sanıyorum demek daha doğru olur. Çünkü asfaltı çepeçevre saran ağır karanlığın ortasında 200 metre kadar önümde garip bir cisim gözüme çarpıyor.
Bir karaltı bu!
Bir hayalet nesne!
Hız kesiyorum.
Allah'tan o sırada karşı yönden gelen otobüsün farları benimkiyle birleşip ortalığı iyice aydınlatıyor da anlıyorum: Ön farları ve arka stopları yanmayan bir kamyonet bu!
Soluna geçip yavaşça yanına yaklaşıp kamyonetin direksiyonuna sımsıkı yapışmış, gözleri dışarı çıkacakmış gibi önündeki karanlığa bakan adama sesleniyorum. Farlarını kastedip " Çalışmıyoooor " diye bağırıyor bana! Sonra da " hadi git işine be adam !" der gibi bir el işareti yapıyor!Ardından bir de küfür!
Kim bilir kaç kilometredir öyle gidiyor!
Önünü görmeden ve görünmeden!
Hızlı bir kamyon farkına bile varmadan üzerinden silindir gibi geçebilir! Kamyonetin direksiyonundaki adamın umurunda mı? Hayır!
Bir kenara çekip sabaha kadar bekleyeyim dese, sorun kalmayacak! Kimsenin hayatını tehlikeye atmış olmayacak! Fakat belli ki, bütün bunlar aklının ucuna bile gelmemiş!
***
Mola yerindeyim.
Yan tarafımdaki park yerine manda kasa bir Mersedes yanaşıyor. İçinden bir aile çık, çık bitmiyor! Önce çocuklar dökülüyor dışarı...
Sonra kadınlar, bir büyükbaba ve en son olarak da direksiyondaki genç adam.
Mola yerinde çay içerlerken dikkatimi çekiyor. Genç adamın gözlerinden uyku akıyor. Kızarmış, şişmişler! Zaten sürekli esniyor. Belli ki bu halde en az 200 kilometre daha gidecek!
Kulağıma çalınıyor. Büyükbaba durumdan rahatsız. Genç adamın mola yerinde bir parça kestirip üzerindeki uykuyu atmasını istiyor. "Sen arabada uyu biraz, biz çocukları burada oyalarız" diyor. Aldırmıyor genç adam. Susuyor.
Kadınlardan genç olanı büyükbabaya destek çıkıp "valla uyu biraz!" deyince, işte tam o zaman sesi çıkıyor genç adamın: "sus kız, çarpıcam ağzına şimdi!"
***
Son on yılda Ramazan Bayramı trafiğinde 1080 kişi hayatını kaybetmiş. Kurban Bayramlarındaki kayıpların sayısı daha yüksek: 2130 insanımızı kazalarda kaybetmişiz. Neden peki? Sadece yetkililerin sürekli söyledikleri gibi yorgunluk, aşırı hız ve hatalı sollamadan mı?
Hayır. Ne kendi hayatımızın ne de başkalarının hayatının değerini biliyoruz! Mesele burada! Daha doğrusu; "hayatın değeri"ni bilmiyoruz! Neden?
Bunu sorgulamamız, kurcalamamız gerekiyor artık. Değeri yüksek evlerde oturan, pahalı arabalar kullanan, manevi değeri yüksek inançları bulunan fakat birbirinin hayatına sanki zerre kadar değer vermeyen bireylerden oluşan bir toplum!
Çok ciddi bir yamukluk var bu işte!