Sonra Bodrum'un içlerine doğru akıyoruz. Şafak sökümüne ramak var. Saat 04.00 suları. Sahil boyu kıvrılan, Gümbet'e bağlanan ana cadde üzerinde sayısız bar mevcut. Hepsi açık mekan. Gürültülü müzikle coşan taşan kalabalıkları sırttan görüyoruz. Trafik bu saatte bile çok yoğun. Kaplumbağa hızıyla ilerlerken, bir ünlü barın güvenlikçileri görüyor, "gel abi. İçeri gel" diye ısrar ediyorlar.
Sıkış sıkış!..
Körün istediği bir göz. Girmez miyim hiç?
Görmeyeli müşteri profili epey değişmiş buraların. Yaş ortalaması 20'lerde mebzul sayıda jöleli, atletik vücutlu delikanlılar, çoğu birbirine benzeyen bakımlı, bronz renk kızlar. Börek tepsisi büyüklüğünde sehpaların çevresine sıkış sıkış dikilmişler. Ne çok eğlendiklerini kanıtlamak için şişeleri tek elle havaya kaldırırken, boştaki diğer ele başları üstünde daire çizdirip, dizlerini kırıp kırıp, dikeliyorlar.
Bar görevlilerinden biri kulağıma bağırıyor ki duyayım:
- Ortam yıkılıyo abi görüyor musun?
- Şurada birkaç kişi var yıkılan, gördüm.
- Sen asıl şimdi seyret. Meşale şovu başlıyor.
Peçete yağmuru
Merakla bekliyorum, ne meşalesiymiş bakalım. Birden ışıklar kararıyor, spotlar binanın çatısına çevriliyor. 3 garson ellerinde kağıt peçeteler, yerlerinde dans edip bekleşiyor. Sonra bir başkası, o maçlardaki meşalelerden yakıyor. Kırmızı dumanlar arasından peçete yağıyor. Çoğu muhtemelen iyi okullarda, yurtdışında filan okumakta olan gençler, hayatlarında böyle bir muhteşem yaratıcılık görmemiş gibi tepiniyorlar sevinçle.
Babam öyle diyo
Yine ufacık kızlar görünce oraya seğirtiyorum:
- Selam çocuklar. Neredensiniz siz, yaşlar kaç?
- Biz askeri kampta kalıyoruz. Yaşım 15, arkadaşım da 17.
- Kaça kadar izin var dışarıda kalmaya?
- 04.00'te evde olmamız lazım. Babam o kadar izin verdi çünkü.
- O içtiğiniz biralar soğuk mu?
- Ooov buz gibi hem de. Zaten bira sıcak içilmiyor ki. Çiş gibi oluyor, hi hi hiiii!..