Seylan Adası'nda turistler, yüzlerce dalgıcın, denizin dibine dalıp istiridye toplamasını. Gemiye çıkınca da kabuklarını açıp, içlerindeki incileri ayıklamalarını seyrediyorlarmış. Avcı başı olan yaşlı Hintli'ye sormuşlar: "Nasıl oluyor da bir deniz kabuklusunun içinde inciler oluşuyor?.."
Yabancı yıllar
Şöyle açıklamış o Yaşlı Hintli:
"İnci dediğimiz, istiridyenin kabukları arasına denizin dibinden rast gele giren herhangi bir kum parçası veya buna benzer şeylerdir aslında. İstiridye kabukları arasına giren bu yabancı cismi bünyesine istemediği için, bunun üzerini kendi kabuğuna benzer bir madde ile örtmeye başlar. Ve uzun bir süre sonra, bu madde inci olur.
Ey gidi!..
Hatırlayan vardır. Tercüman Gazetesi debdebeli yıllarında Kervan'lar çıkarırdı yola. Anadolu'ya, halkın ta içine sefer düzenlerdi. Gazeteciler, sanatçılar, sporcular görev alırdı o kervanda.
Alkışlar
Kentlerinin spor salonlarında toplanan ahali, biriktirdiği birkaç kupon karşılığında o beleş ama görkemli etkinliklere koşar, yazarı çizeri, ünlü futbolcuyu, güreşçiyi, şarkıcı türkücü, komedyeni, artisti dinler alkışlar, sanatçılarla coşar eğlenirdi.
Maya
Annem de pek çok kervan kadrosuna solist olarak katıldığında küçük bir çocuktum ben. Çoğu kez peşine takılır Kayseri, Sivas, Erzurum, Erzincan gezer çok da keyif alırdım.
Melek huylu
Gazeteciliğin mayası işte o günlerde çalındı içime. Genç, acar muhabirleri, Tancan Baltalı, Şevket Uygur, Togay Gözütok gibi ustaları ilk o zamanlarda görüp tanımış, koşuşturmalarına hayran kalmıştım. Hele hem kervanların hem de magazin servisinin sorumlusu Şemsi Sıklım üstat vardı ki, dünyanın en şeker dilli, melek huylu adamıydı. Ve kafama koymuştum daha o çağımda.
Bakarız
Gidip Şemsi Sılkım'a söyledim takıntımı;
- Şemsi abi ben karar verdim.
- Neye karar verdin evladım?
- Büyüyünce gazeteci olacağım!.."
- İyi halt olacaksın
- !!!!!
- Tamam tamam. Bozulma hemen. Büyü de bakarız!..
Kaptan
Sonra yıllar geçti aradan. Meslektaşlarım bile hatırlamakta zorlanır ama Tercüman'ın hem de İngiltere temsilcisi olarak görev aldım 80'lerin başında. Yurda döndüğümde de İstanbul Haber Servisi'nde çalıştım bir süre. Merhum Kemal Ilıcak o dev orkestranın başıydı. Patrondan çok takım kaptanı gibi dolaşır, çalışırdı gazetenin içinde.
Neredeyse
Yine yıllar geçti aradan. Rüzgarlar kimileyin fırtınalara dönüştü. Bab-ı Ali de nasibini aldı bu sert iklimden. Şemsiyeler ters döndü, elden uçtu gitti. Acılar, hüzünler, yitirişler çöktü gazeteci böğürlere.
O zor süreç dönemeçlerinin birinde mesleğin duayenlerinden Kemal Ilıcak'ı da yitirdi mahallemiz. Tercüman ise savruldu, kavruldu neredeyse kayboldu
Aşı tuttu
Sonra yine yıllar geçti ve bugünlere geldik. Merkez'in basın dünyasında başlattığı "aşı kampanyası" Tercüman çınarını da sağlığına kavuşturdu şükür ki.
Toplandık
Önceki gece Dünden Bugüne Tercüman Gazetesi'nin "İnci" dağıtım gecesiydi. Şık, sevimli, anlamlı bir geceydi gerçekten. Çok emek, çok akıl, çok sevgi harcanmıştı belli ki. Her kuşaktan her mecradan kıymetli yüzler, isimlerdi Lütfü Kırdar'a toplananlar.
Fısıltılar
Bir ara Mehmet Ali Ilıcak'ın gözlerindeki ışığı görüp, duygulandım, fısıldadım kulağına.
- Eski günler gibi değil mi? Görkemli, samimi, kıpır kıpır
Yüzüme sevgiyle baktı. Bu kez o fısıldadı gururla;
- Eski günler gibi...
Yarınlar
Sonra o yukarıda naklettiğim eski Hint Hikayesi geldi aklıma işte. Tercüman aynen de bir istiridye gibi kabukları arasına giren
yabancı zor yılları, derin acıları, kandırmacaları, kaypaklıkları, vefasızlıkları kabullenememişti asla. Onların üzerini sabırla örtmüş ve uzun bir süre sonra İnci'ye dönüştürmüştü. Sadece Dünden Bugüne değil, bugünden de yarına, yarınlara inşallah...