Tamer Karadağlı'nın jiplerine filan bakıp; "Sefahat hayatına daldılar" denmişti ya, ben de tesir altında kalıp a-acayip görkemli bir ev, trilyonluk ıvır zıvır bekliyorum evde. Asla yok öyle bir şey. Gördüğüm mütevazı, yalın döşenmiş bir genç çift evi. En büyük servetleri yüzlerce orjinal film DVD'si ve kırık bir televizyon. Çok kızmış, köpürmüş Tamer Karadağlı ve kırmış o koca televizyonu. Maddiayatçı davranıp; "Kaç paralık şeyi niye kırdınız ki yazıktır!" diyemedim. Çünkü evde en kırık şey Arzu'nun kalbi. Onu "bir de ben" incitmeden her şeyi sordum. Sağlam, samimi, mert kızmış Arzu. Tek soruyu geçiştirmedi, yüreğini ağzına iliştirip açık seçik anlattı herşeyi. İşte şu sıralarda "memleketin haleti ruhiyesi en fazla merak edilen kadını" Arzu Karadağ söyleşisi...
* Sen Cinderella mıydın? Kül kedisiydin şov dünyasının prensiyle evlendin, şimdi büyü bozuldu araba değilse de evliliğiniz kabak mı oldu?
Hayır ben çocuk yaştan beri ayakları üzerinde duran. Hatta para kazanan, daha lisede seslendirme yapıp TRT çocuk oyunlarında rol alan, başı sıkıntıya düşünce tek başına ayakta kalabilmeyi beceren, ağlamadan, paramparça olmadan direnebilen bir kızdım. Hâlâ da öyleyim.
İNTİKAM ACI MI OLACAK?
* Peki neler olup bitiyor bu dört duvar arasında günlerdir. Mesela olayı duyunca Tamer küvette mi yattı?
Hayır 3-4 gün arkadaşlarına, yakınlarına gitti orada kaldı. Dönünce de bir sorun olmadı.
* Ne düşünüyorsun tam olarak?
O kadar çok gürültü var ki. Tamer'le durumumu düşünücek vakit olmadı.
* İntikâm yemeği soğuk yenir mi diyorsun. Sonra mı bir şeyler yapacaksın ona?
Ben intikâmcı biri değilim. Tamer çok üzüldü zaten. O şöhretinin bedelini ödüyor da ben neyin bedelini ödüyorum anlamadım. Köşe yazarları bile memleket işlerini bıraktı bizi yazıyor. Dostu olarak çok üzüldüm karısı olarak da...
* Tamer Karadağlı ne düşünmüş olabilir bunu yaparken?
Ben o anda ne hissedip, nasıl öyle bir hataya düştüğünü elbette tahmin bile edemiyorum. Ama herkesin başına gelebilirdi diye düşünüyorum. Benim de başıma gelebilirdi, sizin de başınıza gelebilir böyle bir şey. Çünkü bu çok küçük bir an. Ben de üniversiteden arkadaşlarımla çıkıp, lay lay lom ne güzel eğlenirdik biz eskiden. Kızlar ne güzel eğlenirdik biz gençken deyip, gidip iki duble bir şey içelim eski günleri yad edelim diyebilirdim.
* Ama masum bir portre senin çizdiğin. Nostaljik bir geceden bahsediyorsun.
Ama ben de o anda sarhoş olup bir şey çıkarabilirdim, biriyle birlikte olabilirdim. Sarhoş olurdum...
* Ee!.. Şey! Eviniz çok mütevazı görünüyor.
Ben daha bekarken tutmuştum bu evi. 6 ay sonra Tamer geldi Ankara'dan. Daha tanınmıyordu. İşsizdi. Benim kazancımla geçindik aylarca. Kira, elektrik, su, kapıcı paraları şu bu işte. Olsun.. Ne olur ki? Bu evin kontratı benim üzerime. Eşyalar da benim. Onun bir tek şu koca televizyonu vardı. Malum olaya sinirlenip kırmış onu. Pahalı ama olsun. Kendine bir şey yapsa daha pahalıya patlardı. Hem bebekler de biberon vurup televizyonları kırıyormuş. Öyle dediler. Tamer yıllarca peşimden koştu durdu. Kimseler bilmez, ben o zamanlar o alemin prensesi gibiydim. Baktım bu tiyatro camiası felaket. Bu gün onunla, sonra öbürüyle. O onun karısıyla filan. Kimin eli kimin cebinde meçhul durumu yani. Yemin ettim; "Bu dünyadan kimseyle flört bile etmem" dedim. Yaşım 18'di. Tamer de çok itici geliyordu bana. Her gün birileriyle çıkardı. Kızların gözbebeğiydi. Yazılmaya başlayınca "Asla olmaz seninle" dedim. Arabanın üstüne güller bırakır, ansızın alakasız yerlerde karşıma çıkar "ce-e" der, on defa yalvar yakar olduğunda bir defa acıyıp çıksam da Ankara'nın en ücra barlarına giderdim ki; kimse beni onunla görmesin.
İLK ÖPÜCÜK TAMER'DEN
Bir gece yine öyle bir yerden dönerken "arabayı durdur!" dedi. Direksiyonda ben vardım yani. Durdurdum. Eğildi.. Öpmeye başladı. Engel olamadım. Elbette ondan önce öpüştüğüm çok oldu. Daha önce de sevgililerim vardı benim. Ama tiyatrodan ilk onunla oldum. Tamer'in yaptığını okulu kırıp lunapark'a giden çocukların haylazlığı gibi görüyorum!. Birlikte olduğu ve kendilerini gizlice kayda alan kadınla karşılaşsam hiç konuşmam bile. Onun söyleyeceği bir şey varsa dinler, gerekiyorsa hak ettiği yanıtı veririm. 22 yaşında Bilkent'te öğretim görevlisi oldum. Benle yaşıt ya da benden büyük öğrencilerim vardı. Bana sırılsıklam aşık oluyorlar, evlere, yemeklere çağırıyorlardı. Bebek düşüncemiz vardı ama yaşadığımız olaydan sonra biraz düşünelim dedik. Bu bir yara. Neden bu kazayı yaptık? Ben seviyorum. Çok memnunum ki böyle bir şey ortaya çıktı. Böyle bir şey olduğunu duydum ve bunu konuşma fırsatım var. Çünkü demek ki evliliğimizde bir takım sorunlar var ki böyle bir olay yaşandı diye düşünüyorum.
* Kayınvalide kayınpeder seni aradı mı?
Valla onlar da çok destek oldular. Kızım dediler; "Biz hiçbir şey söylemek istemiyoruz. Sadece kalbinin sesini dinlemeni istiyoruz" dediler.
* Dinliyor musun o sesi?
Tabi dinliyorum. Ben hayatım boyunca hep kalbimin sesini dinledim zaten.
AİLE İÇİ ŞİDDET
* Biz de biraz duyalmı o sesi.
O ses bir tek benimle konuşur.
* Bunu bütün kadınlar adına soruyorum sana. Elçiye zeval olmaz.
Ben Tamer'i her zaman çok sevdim. Ve çok seviyorum, gerçekten çok seviyorum. Yani kalbim...
* Çok aşık mısın sen bu adama?
Aşkı tanımlamak lazım onu söyleyebilmek için. Çünkü bir ara bizim aramızda öyle bir şey oldu ki 'aşık değiliz filan' diye düşündük. Aşk değil bu. O kadar büyük bir sevgi ki, çok seviyorum. Hep onu örnek verdim. Bir gün bir şekilde Tamer hayatımdan çıkarsa canımdan can kopmuş gibi hissederim. Kolum kopmuş gibi hissederim. Bir uzumu kaybetmiş gibi hissederim. Bu aslında çok büyük bir sevgiyi gösteriyor. Gerçekten çok seviyorum. Çünkü benim çok iyi dostum. En iyi dostum. Onunla çok şey paylaştık biz. Yani en kötü günleri de paylaştık, çok kavgalar ettik, birbirimizi çok kırdık, sonra onları çok onardık.
* Şiddet var mı?
Çok ağır kavgalarımız oldu ama şiddet yoktu. Ama dilimle yapabiliyorum. Acıdır dilim. Tamer hep der ki; "Arzu 1.60 boyunda ama 1.58'de dil var onda."
* Bu son 10 gün içinde çok acıttın mı?
Yok hiç acıtmadım. Çünkü çok acıdı zaten onun canı... O kadar acıdı ki; öyle iyi hissediyorum ki onun ne kadar acı çektiğini. Ama bu çok ağır. Gerçekten şu anda çok sağlıklı bir ortam değil bulunduğumuz ortam. En önce ben yaralıyım, o yarayı iyileştirmeye çalışıyorum. Tamer daha çok yaralı. Çünkü ona zülfikarlarla saldırdılar...