Ali Özgentürk'ün çekimleri süren "Zaman Filmi" setine davet almak hoşuma gitti. Çünkü çok fazla "medyatik takılmaz" Ali abi. "Filmimi gazetelerden bölük pörçük öğrenmesinler, sinemada izlesinler" diye düşünür. Zaten 30 yıldır kamera karşısına geçip konuştuğu da ya birdir, ya iki.
Sevindim dediğim bu yüzden işte. Gidip hem set atmosferini yaşayacağım, hem eşi dostu görüp, sohbet edeceğim aralarda.
Duvara Karşı
Pera Palas'ta çekiyorlarmış o günkü bölümü. Hülya Avşar ve Birol Ünel'in çok çok özel bir sahnesi varmış. Bunu duyunca daha da bir keyiflendim. Çünkü hem Hülya'yla hasret gidermek, hem de Duvara Karşı'daki performansını pek beğendiğim, genç oyuncu Birol Ünel'le tanışmak iyi olacaktı. Keşke Zeki Alasya, Oktay Kaynarca, Halil Ergün'ün de bulunduğu güne denk gelseydim.
Bir deli kız
Gittiğimde bir tek Birol vardı. Hülya daha sonra gelecekmiş. Tekli planları çekilecekti Birol'un. "Balo salonunda tek başına dans edecekmiş", öyle dediler. Işık kurulup, kamera düzeni alınana kadar boş vakit buldum orada. Birol'la tanışıp kaynaştık hemen. Yanında dünyalar güzeli sevgilisi Lea da vardı. Bir ara Birol yarım yamalak ama sevimli Türkçe'siyle dedi ki; "Bu kız var ya. Çok cesurdur. Hırvatistan'da savaş sürerken, bu 3 defa Split kentinden İtalya'ya para kaçırdı ailesi için. Öyle bir deli kızdır bu işte.''
Kayhan Yıldızoğlu Usta
Yanı başımızda bir de duayen var. Bütün zamanların en zarif, en kibar adamlarından Kayhan Yıldızoğlu da var. Bir Ermeni işadamını oynuyormuş senaryo gereği. Setin çok sakin çok kaliteli geçtiğini söyleyip; "Ali Özgentürk olağanüstü bir yönetmen. Ne bağırıp çağırması var, ne hot zotu. Birine bir şey söyleyecek olsa kalkıp da yanı başına kadar gidiyor. Yumuşacık, sıcacık anlatıyor istediğini. Bu elbette oyuncuya da, ekibin tümüne de çok güzel yansıyor" dedi.
Hülya Hanım geldiler
Derken Hülya geldi sete. Üzerinde 80'li yılların modası çok güzel siyah tül bir elbise var. Şöyle yakından yakından bir bakıyorum da gerçekten çok güzel kadın bu Hülya valla. Dönüp beni görüyor ve bir çığlık:
Hülya Avşar: Heyooo. Yaşasın buradasın. Ne güzel, ne güzel sürpriz...
Savaş Ay: (gülerek) Eee sen olursun da ben gelmem mi? Baktım gazeteci kardeşlere zulüm yapıyormuşsun. Dur gideyim de bir hesap sorayım bakalım Avşar güzelinden dedim.
H.A: (gülerek) Hah işte müfettiş geldi gördünüz mü? Bu zaten hiç kıymaz kardeşlerine.
S.A: Sahi nedir bu olup biten Hülya? Neden hep arıza çıkıyor?
İşin sırrı nerede?
H.A: Bak söyleyeyim. Hem de kısa yoldan, net söyleyeyim. Ben hayatım boyunca büyük küçük arasında saygıya dayalı sevgi ilişkisine özen gösterdim. Küçük kızıma da bunu öğretiyorum. Gencecik bir muhabir. Kız ya da erkek. Gelmiş senin setine, kulisine, bacak bacak üzerine atmış, kaykılmış oturuyor. Ağzında da bir sigara. Bir yandan dumanı üfleyip bir yandan da abuk sabuk sorular soruyor. Geçmişini reddediyor senin sanki. Yıllarını, emeğini hiçe sayıyor. Bunları bizlere gönderenlerin de hatası bu. Başbakanın gezisine, icraatına giden bir gazeteci istediği gibi davranıp istediği gibi soru sorabilir mi? Şefleri, müdürleri her elemanı başbakana gönderir mi? Bizler de sanat dünyasında bakan, başbakan gibiyiz bir bakıma. İnsan saygı istiyor. Çok şey mi bu?
Işık gibi adam
S.A: Peki çok da uzatmayalım bu mevzuu. Nasıl bir şey yeniden setlere dönmek?
H.A: Harika tabii. Bu ikinci proje biliyorsun. Önce Perihan Mağden'in öyküsünü bitirdim, şimdi de bu projeyi tamamlıyoruz. Perihan Hanım'ın yazılarını pek matah bulmam ama her nasıl olduysa hikâyesi güzeldi.
S.A: (gülerek) Kaşınma işte şimdi sus!.. Birol Ünel nasıl sıkı oyuncu değil mi? Jön yok diyordun ya, bir ışık gibi geldi işte adam.
H.A: O daha çok yurtdışında oturuyor ve orada iş yapıyor. İyi bir oyuncu evet. Etkileyici ve çok akıllı.
Çakır'a gelince
S.A: Oktay Kaynarca nasıl sence? Uyum oldu mu aranızda?
H.A: Oktay iyi ama kilosuna filan dikkat etmiyor. Jön adam kendine bakacak.
S.A: Sana da oyuncu beğendirmek zor birader. Kadınları sorsam neler dersin kim bilir? Mesela Meltem Cumbul nasıl, Nurgül Yeşilçay nasıl?
H.A: Meltem tek bir tarz oynuyor gibi. Bir çerçevenin içine girdi çıkamıyor. Nurgül'ün olmasına var daha. Zaten dizi başka, film başka. Bir film çekmesi ve görmemiz gerek. Asmalı Konak'ın filmi ölçü değildi.
Hiç mi yok?
S.A: Yani kimseleri beğenmiyor Hülya ablamız öyle mi?
H.A: (gülerek) Abla olduk valla yaa. Bak ben Zuhal Olcay'cıyımdır mesela. Bir de hah hah şimdi aklıma geldi Özlem Tekin. Kız nasıl da güm diye düştü ortaya. Nasıl güzel oynuyor o cadı şaşırdım.
S.A: Televizyon programı ne zaman başlıyor?
H.A: Yok. Yapmayacağım artık Avşar Şov. Belki bir müzikal olabilir. Aslında yorgunum biliyor musun? Ayvalık'a gitmek istiyorum artık. Bi şort, bi tişört, yalın ayak, başı kabak; sokaklarda, kumsallarda gezmek istiyorum. Orası alışkın; ne karışan, ne görüşenim var.
S.A: Zehra, kardeş istiyordu ne oldu?
H.A: Düşünüyorum valla. Ama bu sene ya yaparım olur biter ya da hayatta yapmam artık.
Düet yaptık
S.A: Bak orada piyano duruyor. Sen şarkıcı ben piyanist. Ne çalayım, ne okursun?
H.A: En sevdiğim şarkıyı çal. Ben de okuyayım ama düet yap bana. Söz mü?
S.A: İyi iyi yaparım neymiş o şarkı?
H.A: Gamzedeyim, deva bulmam. Garibim bir yuva kurmam.
S.A: Ooov kıyak şarkıymış. Bak Kayhan ağabeyin bile gözleri parladı. Eski tüfek tabii ki. Hadi gel halledelim şu işi de meydan ikili görsün.