Sinema alemi bütün dünyada olduğu gibi bizim memlekette de sert iklimli bir cangıla benzer. 'Olabilmek'ten çok daha zor olanı 'kalabilmek'tir.
Kalabilmek... Hayatta, ayakta, saygın, sevgin ve üretici kalabilmek yani. İşte zor olan çok çok zor olanı budur.
Her yanı ayı tuzakları, kurt sofraları ve ölüm kuyularıyla dolu olan bu cangılın onca gelip geçeni arasında yüreklere belleklere çivi yazıları gibi kazınan isimlerin bir avuç oluşu da bu yüzdendir...
İyi ki doğdun
Dün çok hoş bir mail yollamış okurlarımdan biri. Semra Hanım'ın yolladığı bu mail yukarıda söylediklerimi kanıtlayan, ufacık ama çok anlamlı bir örnektir sanırım. Çünkü sinemada kalıcılığın kalesi olmuş, halkın; "sultan" payesiyle ödüllendirdiği Türkan Şoray için şöyle diyordu sevgili okuyucum; "Sevgili Savaş Ay. Bugün 28 Haziran ve Türk Sineması'nın yeri doldurulamaz mükemmel. Şimdiki sanatçıların örnek alması gereken sevgili Türkan Şoray'ın doğum günü. Köşenizden bu eşsiz, bu çocukluğumdan beri hayranı olduğum ama bir türlü kendini yakından görmediğim sevgili sultanın doğum gününü kutluyor, sağlıklı uzun ömürler diliyorum. İletirseniz çok sevinirim kendisini çok ama çok seviyorum teşekkür eder, iyi çalışmalar dilerim..."
Şoray titremesi
Yaşamı boyunca nice ödüller alan, nice başarılara imza atan Türkan Şoray gibi bir ustanın bile şu içten, şu koşulsuz sevgileri ışıldatan satırları okuyunca müthiş bir mutluluk duyacağına, çocuk telaşları içine gireceğice kalbinin gümbürdeyeceğine eminim... Çünkü kalabilmenin tılsımlarından biri; profesyonellikte zirve çektikçe amatör ruhu damıtmak, arıtmak ve hep saf kalabilmekten geçer. Türkan Şoray'ın hâlâ uzatılan bir mikrofona, kendisine dönen bir kameraya, imza isteyen bir hayrana bakar konuşurken tir tir titremesi, o yakışıklı ve sahici mahcubiyeti taşıması işte bu nedenledir.
İkinci Bahar
Olabilmenin, kalabilmenin 'gerek şartı' olduğu, ama asla 'yeter şartı' olmadığını bir kez daha hatırlatmak isterim. Kime mi? En başta sevgili Nurgül Yeşilçay kardeşimize.
Son yıllarda yıldızı giderek parıldayan, güzelliği ve oyun gücüyle son 10 yılda öne çıkan çok yetenekli bir oyuncu Nurgül Yeşilçay. İkinci Bahar efsanesini hatırlayın. Dizide hamile bir kız vardı hani. Hanım'ın kızı Gülsüm yani Nurgül Yeşilçay vardı. İşte bu diziden başlayarak; onun Türkan Sultan'ın mirasçısı olacağı, ileride onun tahtına tek aday olduğu yolunda çok tez ileri sürüldü. Ardından Asmalı Konak ve nihayet Melekler Adası'nda yine süper performans gösterdi Nurgül kız. Olabildi yani...
Şen kahkahalar
Ancak, kalabileceği konusunda pek çok şüphe belirdi şimdilerde. Dikkat edin; son haftalarda dizi dışında hangi görüntüsüyle karşımıza çıksa, yüzünden sesinden tavrından tuhaflık, yorgunluk, asabilik ve tutarsızlık fışkırıyor Nurgül Yeşilçay'ın...
Soruları yanıtlarken sadece kendinin anlayabileceği garip yanıtlar veriyor, bakışları firar edip donuklaşıyor her an kahkahayla gülebilecek ya da zırıl zırıl ağlayabilecek bir duygu şoklamasının ip uçlarını veriyor bu güzel kız.
Patavazsız
Hızır Tüzel'in eski bir söyleşisi olmuştu onunla. Hatırladığım kadarıyla şöyle diyordu Nurgül; "Ailemle yaşadığım yıllarda ufak tefek şeyler için bile evde kavga çıkarırdım. Sonra bir ara evi terk edip bungalovda yaşamaya başladım.
Açlıktan ölme durumuna gelince çaresiz eve geri dönmüş sonra güzel bir sopa yemiştim..."
Hamurunda belli ki dik başlılık, sıra dışılık var genç oyuncunun. Belli ölçüleri taşırmadıkça üzerinde süs gibi durması bile mümkün hoş şeyler bunlar. Lakin dibini yakacak hale gelirse hoşluktan eser kalmaz değil mi?..
Şizofren mi olacak?..
Duydum ki yakında bir şizofreni canlandıracakmış. Bu nedenle devamlı gözlem yapıyor, ayna karşısında çalışıyor, Doktor Yıldırım Aktuna'nın gözetiminde şizofren tiplemesi çalışıyormuş. Rolüne yoğunlaşması için böyle bir süreci yaşıyor olabilir mi diye düşündüm ama pek öyle gelmedi bana. İzlediklerime göre o bir şizofrenden çok ağır madde bağımlılarının belirgin özelliklerini yansıtıyor. Malum ya o tiplerin bir saniyeleri diğerine uymaz. Ürkek, çekingen, içine dönük halleri bir anda patavatsız, densiz dengesiz hallerle tahterevalli olur. Kimi zaman süt dökmüş kedi hallerinde gezinirken anında volkan gibi patlar, agrasif, ölçüsüz bir özneye dönüşürler.
Vazgeçilmez ölüler!..
İşte tam da bu tavırlar içinde görüyorum Nurgül'ü. Umarım böyle bir salaklık yapmıyordur ve bu söylediklerim ileride utanacağım bir yanılgıdan ibarettir. Umarım bu herkeslerin sevgilisi olabilmiş genç oyuncu, kalabilmenin koşullarına uygun çalışkan, üretken, seviyeli ve aklı başında bir yol izler. Sanat dünyasında kral, kraliçe, şah sultan koltukları azdır ama aynı dünyanın sanal mezarlığı ham iken düşen, pişmeden yanan, geçmişi geleceğin mutlak garantisi sayan vazgeçilmez ölülerle doludur...