Büyükler sandık başında
İlkbaharın muştusunu verdi erik çiçekleri... Hava ılıman bir maviyle sarmaş, ahali kış yorgunu hallerinden azadeydi. Romatizmalarını sanki de düğmüklemiş bohçalarda evde bırakan ihtiyarlar; torun torba, damat gelin her kim varsa "kafalarını didikleye didikleye" çıkarttılar sokaklara. Çünkü görev ulviydi... Onlar... Büyükler yani; sandık başında görev sıralarının gelmesini beklerken, meydan çocuklara kaldı! Alemin en parlak yıldızları. Çocuk milleti yani; gün ışığında bile şavkıyan gülücüklerle, deli koşuların öznesi oldular kırda, çayırda...
Hiç bitmese horoz şekerim
Kent tutsağı minikler; mektep servislerinin zehirli klaksonları, çalar saatlerin kıskacı ve apartman aralarının sıkışmalı hoyratlığına kafa yormadan, özgür ve serazat saatlerini yudumladılar her yanda... Kaydırak, tahterevalli, salıncak ve oyuncağın masum suç ortaklığında Cahit Sıtkı üstadın ruhunu şad ettiler... Ne demişti şair "Çocukluğum" şiirinde: "Affan dedeye para saydım/ Sattı bana çocukluğumu/ Artık ne yaşım var, ne de adım/ Uçurtmam bulutlardan yüce/ Zıpzıplarım pırıl pırıldır/ Ne güzel dönüyor çemberim/ Hiç bitmese horoz şekerim!