ÖLÜMÜYLE herkesi üzüntüye boğan Selen'in cenazesinde annesi Gülüm Atılgan şöyle haykırıyordu ardından: "Kraliçem... Kraliçemdi o benim" Burada hazin bir çelişki vardı aslında ve o alemin özel dilini bilmeyenler fark edemezdi bunu elbette. Acılı anne kızı için kraliçem diyordu ama, uyuşturucu aleminde Selen kızın ölümüne sebep olan eroinin kod adlarından biri de KRALİÇE"ydi ne yazık ki... Hıncal Uluç'un belki de tarihi bir yazısı yayınlandı geçtiğimiz gün. Uyuşturucu konusunda oldukça sert bir yazı yazmış ve sözünü esirgememişti Hıncal Abi.
SÖZLEŞME YETMEZ
O yazının bir bölümünde BİLKENT Üniversitesi rektörüne de eleştiriler vardı. Yazının o kısmı da doğru ama eksikti. Çünkü sadece Bilkent'te değil, özellikle de hali vakti yerinde ailelerin çocuklarının okuduğu lise ve üniversitelerde inanılmaz bir ağ kurulmuştu çoktan. Şimdi size Bilkent Üniversitesi'nin yurtlarında kalan öğrencilerle öğrenim yılı başında yapılan sözleşmeden bazı maddeler yazacağım. Önce okuyun sonra anlatacaklarıma kulak verin lütfen. Taahhütname Bilkent Üniversitesi Öğrenci Yurtlarında kalan ben ....,
Madde 2. Yurt yönetimince belirlenen yerler dışında (Bilkent öğrencisi olsa bile) konukları kabul etmeyeceğimi,
Madde 3. Odamda hiç kimseyi yatılı olarak alıkoymayacağımı,
Madde 5. Yurt binalarında ve yurtlar çevresi ile kampus içinde alkollü içecek, uyuşturucu ve uyarıcı madde bulundurmayacağımı ve kullanmayacağımı,
Madde 8. Elbise dolaplarında kokulu, akıcı ve bozulabilecek yiyecek maddeleri bulundurmayacağımı,
13. Yurt kimlik kartını, gösterilmesi gerektiğinde üniversite personeline veya güvenlik görevlilerine göstereceğimi, kabul ve taahhüt ederim.
İmza Görüldüğü gibi pek çok madde var bu taahhütnamede. Ancak inceden inceye düşünülüp yazılmış bu metin içeriye "madde" girmesine, bazı öğrencilerin "madde bağımlısı" olmasına engel teşkil edemiyor ne yazık ki. Ve sorun her yerde çığ gibi büyüyor.
HEDEF KİTLE ÖNEMLİ
Tam da geçen yıl bu vakitlere doğru aralarında Bilkent, ODTÜ, Hacettepeliler de olmak üzere pek çok üniversiteli gencin gittiği bazı "hassas" barlarda ve toplanma yerlerinde tam üç ay boyunca izleme yapıldı. Sonunda ham istihbaratlar ve izleme notları değerlendirilip düğmeye basıldı. 16 Kasım 2002 günü gece yarısı operasyona başlayan Ankara Narkotik Polisi aynı anda tam 23 eve birden şok baskınlar yaptı. Ve sadece o gece içinde, piyasa değeri 2 trilyon 740 milyar lira olan 137 bin adet Captagon hapı, külliyetli miktarda da diğer uyuşturucu maddelerden ele geçirildi. Buraya kadar rutin bir operasyon izlenimi veren çalışmanın boyutu daha sonra ortaya çıktı. Bu sıradan bir narkotik operasyonu değildi. Çünkü her safhada Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı, Ankara Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlar Şube Müdürlüğü Narkotik Büro Amirliği de vardı. Dahası bu çalışmaya Suriye İstihbarat Örgütü 'Muhabarat'ın ve Suudi Arabistan'ın uzman narkotikçileri de gözlemci olarak katılmışlardı. Çünkü olay uluslararası bir olaydı. Captagonların Türkiye ve Türkiye üzerinden Arap ülkelerine pazarlamaya çalışan bir şebekenin varlığını tespit eden emniyet güçleri, öncelikle Etimesgut Elvankent semti Banka Bloklarına dalmışlar, F. Gülmez, E. Yakut, M.E. Çözeli ve A. Çözeli isimli şahıslarla, aynı anda Kapıkule'den giriş yapan iki Bulgar vatandaşını gözlem altına almışlardı. Onlardan alınan bilgilerle 23 eve daha girilmiş ve hiçbirinden "boş" çıkılmamıştı. Ancak daha da çarpıcı bir detay vardı tüm bu operasyonlarda. Hapların satılacağı hedef kitle hazırdı ve hepsi de "özel üniversitelerde öğrenci"ydi. Üniversitelerde uyuşturucuya karşı olan hatta bu konuda çeşitli oluşumları hayata geçiren gençler de var. Bunlardan bazılarıyla konuştum. Düşünceleri ve çıkarımlarının özeti şu: Uyuşturucu pazarında en büyük tüketici payı gençlere ait. Düzenin gelecek vaat etmediği genç nüfusun yaşadığı bunalım, eğitim sisteminin genç insanlara kimlik ve kişilik kazandırmaktaki yetersizliği, işsizlik ve yoksullukla birlikte anılan bir yaşam, gençliği uyuşturucu kullanımına teşvik ediyor.
TUTUNACAK DAL YOK Kİ
Mevcut ekonomik zayıflığın gündelik yaşantıda yarattığı büyük yıkıma karşı koyamayan genç nüfus, bu yıkımı uyuşarak atlatmaya çalışıyor. Bir hedefi de olmayan misyonsuz kalmış gençler, kendilerini toplumsal alandan yalıtıp içine girdikleri yalnızlığı alkol ve uyuşturucu kullanarak aşmaya çalışıyorlar.