Bir yandan gözümüzün içine baka baka ve utanmadan yalan yazıyorlar: "Önümüzdeki süreçte her adaya eşit mesafede ve adil habercilik anlayışıyla yaklaşacağımızı peşinen ilan ederiz..."
Yürrrüü!
Bir yandan da son umutlarını Selahattin Demirtaş'a bağladılar. Hani onları şöyle bir heyecanlandıran "Emine Ülker Tarhan atraksiyonu" tutmayınca.
Evet ya, Selahattin Demirtaş da dağların adayı. Üçüncü aday. "Birileri Çankaya'nın koltuğunun hayallerine şimdiden kapılmış olabilir, öyle olmadığını göstereceğiz" demiş.
İlahi... Bu hayale Ekmeleddin Hoca bile kapılamıyor, ki göstersen göstersen ancak ona gösterirsin.
Demirtaş yalnızca Kürt oylarını almayacakmış, "Beyaz Türkler'den" de oy alırmış. Hele solculardan, radikallerden, isyankârlardan, büyük kent gençliğinden falan... Bu durumda, beklendiği gibi yüzde 7'de kalmazmış, yüzde 11-12'yi bile bulurmuş.
Evet, Demirtaş, "Ekmeleddin" ismine gıcık kapan bir bölük Taksim çocuğundan oy alabilir. Ama işte bütün o solcular, radikaller, isyankârlar falan, toplumda küçük bir azınlık, çok küçük bir azınlık.
Bu durumda Demirtaş ancak "İhsanoğlu'nun oylarını kırma görevini" yerine getirmiş olur. Bu işi güya Tarhan yapacaktı, şimdi Demirtaş yapacak.
Kazanma ihtimali olmayan insanların yarışa niçin kafa koyduklarını öteden beri merak etmişimdir. Örneğin bir DSP niçin seçime girer? Bu partinin başkanı niçin "CHP iktidara geleceğimizi anladı da onun için bize saldırıyor" diyerek kargaları bile güldürür?
Gazetelerde adı geçsin diye herhalde. Belki de şu fani dünyayı terketmeden önce, Andre Malraux'nun deyimiyle "bir çizik atmış olmak" için.
Vallahi olursun Sayın Demirtaş... İyi bir eyalet valisi olursun, halkın oylarıyla. "Governor of New Mexico" falan gibi.
Ama ola ola ancak onu olursun. Muhayyel bir Kürdistan'a cumhurbaşkanı da olamazsın, senden önce Apo var. Öyleyse ne atıp tutuyorsun? Spor yapmak için mi?