Bazı önde gelen Türk komünistleri, özellikle altmışlı yıllarda, Sovyetler Birliği'ne çok gittiler geldiler.
Cepten harcamıyorlardı tabii, "çağrılı" yani beleşe gidiyorlardı.
Orada yanlarına genellikle bir de kadın takılıyordu, bu, rehber görüntüsünde bir KGB görevlisiydi. Hem gezdiriyor, hem denetliyordu. Kadının çirkin olması önemli değildi, votkayı çekince bizim abazanın gözünde dünya güzeliydi.
Orada, rejimin her türlü rezilliğini, komünizmin nasıl "çuvallamış" olduğunu bizzat gördüler. Diktayı, eşitsizliği, sömürüyü, yoklukları, kıtlıkları, döküntülüğü yakından tanıdılar.
Fakat döndüklerinde burada anlatmadılar, anlatamadılar.
Kimisi avantası bozulmasın diye, kimisi "disiplin" gereği. Ama tercih ettikleri yol hep "susmak" oldu, hiçbirinin oradaki kötü şartları bir de "savunmaya" kalktığını hatırlamıyorum.
Şimdi, onların da gerisine düşen yeni bir "tip" türemiş... Bu tip, Küba ve Kuzey Kore gibi ülkelerdeki durumu, eleştirmek şöyle dursun, bir de beğeniyor! (Vietnam'ı unuttunuz yahu, oraya da uğrayın.)
Yok, bu birtakım sosyaldemokrat kılıklı haybecilerin, "Çin gezilerini" mazur gösterebilmek için döndüklerinde birtakım gereksiz "Çin raporları" yazıp Çin'deki korkunç faşizmi utanmadan "CHP'ye iktidar programı" olarak önermeleri türünden bir soytarılık değil...
Bu, liberal geçinen bazı Marksistler'in "fikir sefaletini" kabak gibi ortaya koyan bir utanç belgesi. Hani şu, "Taksim çocuklarına" gaz veren marjinal gazetenin içler acısı fikir zavallılığı...
Bu gazeteden birisi Küba'ya gitmiş.
Küba'da inek öldürene 35 yıl hapis cezası veriyorlarmış. Üretim aracı ya... Devlet malı...
Havana'nın eski kenti "Tarlabaşı'na" benziyormuş...
Trafik derdi de yokmuş. (Çünkü trafik yok.)
Havana'da ortalıkta yalnızca devrim öncesinden, 1950'lerden kalma Amerikan arabaları görülüyormuş... Çocukluğumuzun iri burunlu Buick, Plymouth, Chevrolet arabaları... Bu da nostaljik bir lezzet veriyor. (Birine "Bıyık" ötekine "Palamut" derdik, babamız alamıyordu, çok pahalıydı, 12 bin lira falan!)
Hepi topu üç televizyon kanalı varmış, üçü de devletinmiş.
Bütün bu özellikler Küba'ya "tam da yaşanacak ülkeymiş" dedirtiyormuş!
Trafik rahatlığı başka bir sürü özellikle birleşince de insan "sosyalizme fena halde ısınmaya" başlıyormuş!
Hatta öyle ısınıyormuş ki, arkadaş bir markette fatura istemiş, "tam bir buçuk saat beklemiş ama hiç gıkı çıkmamış!"
Arkadaş üzülmesin ve de acele etmesin. Türkiye'de, sosyalist olduklarını öne süren faşistler, önümüzdeki ekim ayında devrim yapacaklarmış. Bu devrimde Taksim'in saf ve temiz salatalıkları da "malzeme" olarak kullanılmayı bekliyorlar. İstanbul sermayesine yaslanan pek sol bir devrim...
O zaman arkadaş da özlediği sefil geri kalmışlığa kavuşur, mutlu olur.
Peki halk bunu ister mi bakalım?
Halk mı? Ne münasebet? Devrimlerde halka sorulduğu nerede görülmüş? Sandık herşey demek değildir yoldaş...